Yazacaklarıma başlangıç olması, ifade etmek istediklerime “ayak” olabilmesi için, ilginizi çekeceğini umduğum şu hikayeyi paylaşmak istiyorum.
“Huzur ve Saadetin Formülü”
Bir padişah acemi bir köle ile bir gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini -sıkıntı – tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı.
Herkes aciz bir vaziyetteyken, gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı:
“Müsaade buyurursanız ben onu sustururum” dedi.
Padişah da, “Lütfetmiş olursunuz” dedi.
Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle tutunarak gemiye çıktı. Bir köşeye çekilerek uslu uslu oturmaya başladı.
Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü:
“Bu işteki hikmet nedir” diye sordu.
Yaşlı adam cevap verdi:
“Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet böyledir. Bir felakete duçar –kötü durum- olmayan kimse, huzurun kıymetini bilmez.”
Yaşadığımız coğrafyanın vatan olabilmesi için Türk Milleti, 1000 yıldan beri ağır bedeller ödedi. En ağır bedel de, “Kurtuluş Savaşında” ödenmişti.
Huzurlu, kalkınmış, özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir ülke konumuna gelebilmenin yollarını bulma aşamalarında, başımıza gelmeyen bela kalmadı. Sözde dotlarımız tarafından içimize salınan ateşler, birliğimizi parçaladı, değerlerimizden uzaklaştırdı.
Aynı inancı paylaştığımız, tarihte beraber yaşadığımız komşularımızın ülkeleri ateşler içinde. Ateşin kimler tarafından salındığının farkında olmayan(!) yöneticilerinin kendi halkına ihanetleri yüzünden, birlik ve dirlikleri bozulan insanlar, güvenli liman olarak gördükleri –ülkemize- sığındılar, sığınmaya devam ediyorlar.
Ateş çemberi içinde huzurlu bir ülke olmamızdan rahatsızlık duyanlar, içimizdeki hain ve beyinsizlerle yaptıkları işbirliği neticesinde, 15 Temmuz’da ülkemize ateş saldılar. Ülkemizi güvenilir ülke konumundan çıkarıp, amaçlarına kolayca ulaşabilmenin yollarını açmak istediler.
Allah’a ne kadar şükretsek yeridir. Başımıza yağdırılan belayı kahraman milletimizin anında müdahalesi ile def etmesini bilmiş, kurulmak istenen tuzaklar bozulmuştur.
Birliğimizi bozmak, bölmek, parçalamak maksadı ile, ülkemizde yıllarca etnik ayırımcılık yapıldı. Bu milleti dilim dilim parçalanmaya çalışıldı. Yıllarca terör huzurumuzu ortadan kaldırdı.
15 Temmuz kalkışma hareketi sonrasında, kendimizi yeniden tanıma fırsatını yakaladık. Ülkemizin ne kadar önemli olduğunu gördük. Özgürlüğün bedel istediğini, bu bedeli her an ve her durumda ödeyebileceğimizi dosta/düşmana gösterdik.
Bizim sağlam durmamız, birliğimizi güçlendirmemiz kaçınılmaz bir gerçeğimiz. Etrafımızda olup bitenler, bizim güçlü olmamızı zorunlu kılmakta.
Suriye’de, Irak’ta olanlar gözümüzün önünde. Sınırlarımıza dayanan tehlikenin bertaraf edilebilmesi için yapılmaya çalışılanlar, ülke huzuru için mutlaka yapılması gerekenlerdir. Bunu anlamak ve gereğini yapmak zorundayız.
Tehlikenin bertaraf edilebilmesi, barışın ve huzurun sağlanabilmesi için; güçlü olmak, ne yapacağını bilmek, karalı olmak gerekir.
Bu işlerin üstesinden gelebilecek siyasi irade, sağlam ordu, halk desteği mevcut olduğuna inanarak, Türk Milletinin tarihi misyonunun tekerrür edebileceğine inanıyorum.
Vatandaş olarak çevremizde olan bitenden haberdar olmak, kendi sorumluluk alanımızda olanların gereğini yapmak, huzura kavuşmayı, kıymetini bilerek yaşamamızı sağlar.
Hikayenin bende yaptığı çağrışımları sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Netice itibarı ile şunu bilmek durumundayız:
Türkiye; tarihi misyonu gereği önemli bir ülke. İç barışımızı sağlamak, huzuru tesis etmek, misyonun yüklediği görevleri yerine getirmek bizim kaderimiz. Bu gerçekten kaçış mümkün değil.
Yeni yorumlar, sizin anlayışınıza emanet olsun.