Mübarek ramazan günlerinin nihayete erdiği ve içimiz de heyecanla bayramı beklediğimiz günleri yaşarken Siyonist İsrail yaptı yine yapacağını. Bu sene ve her sene ramazan ayında bu saldırıları gerçekleştiriyor. İçimiz, dışımız, canımız, ümmet kan ağlıyor bu mübarek günlerde. Top sesleri evlerimizde iftar sevinci yaşatması gerekirken, Kudüs’te ne oldu, bu sesler de diye düşündürüyor artık. Kardeşlerimizin direnişi bizi hamd secdelerine götürürken, şehit haberleri hanelerimize düşüyor adeta.
Selahaddin’in dediği gibi ‘ Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki?’
Kudüs bizim için çok mühimdir. Çünkü Kudüs Müslümanların göz bebeğidir. Kudüs üç mübarek beldeden biridir. Kudüs ilk kıblemizdir. Kudüs peygamberler şehri. Kudüs miraç’tır. Kudüs bize Peygamber Efendimiz (sav)’in emanetidir. Kudüs bize namazın müjdelendiği şehirdir. Ümmetin onurudur Kudüs.
Kudüs bu haldeyken ve denli önemliyken peki bizler ne yapmalıyız? Ümmetin ilk kıblesi, Efendimiz(sav)’in emaneti iken bize ne görev düşmektedir peki? Bir kötülüğü görüp de ona karşı sessiz kalmak Müslümanların vasıflarından değildir. Nitekim Allah’ın Rasulü (sav) bir hadisi şerifinde
‘Kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmiyorsa kalbiyle buğz etsin ki, bu da imanın en zayıf noktasıdır.’ Yani zulme sessiz kalmak imanı tehlikeye atmak demektir.
Peki bizler şimdi neler yapacağız?
Rasulullah (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur. ‘Mescid-i Aksa’ya gidin ve orada namaz kılın. Eğer oraya gidemez, içinde namaz kılamazsanız, kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.’ Bizde bu bağlamda şayet imkanlarımız elveriyorsa oraya gitmeliyiz. Elimizden gelen, gücümüzün yettiğince maddi desteği yerine getirmeliyiz.
Yaptığımız işin en iyisini yapmalıyız. Allah Teala’da bize şöyle buyuruyor ‘işinizi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever.’ Bu husus da Müslümanların güçlenmesini sağlamalıyız.
Evrensel dillerden en az ikisini çok iyi öğrenmeliyiz.
Son üç yüzyılın tarihini çok iyi öğrenmeliyiz.
Tüm samimi Müslümanlara karşı şefkat ve merhamet duymalıyız.
Bizim bilişsel açıklıklarımızı kapatmak için gece gündüz çalışanların çalışmalarını takip etmeliyiz.
Ulaşabildiğimiz tüm mecradan siyasetçileri tavır almaya teşvik etmeliyiz.
Bulanık suda balık avlamaya çalışanların ekmeğine yağ sürmeyecek şekilde uyanık olmalıyız.
Ümmetin kalitesini arttırmak için; kendini vasıfsız işçiden vasıflı, güçlü, bilinçli insan mertebesine yükseltmeliyiz.
Tüm bunların yanında olan ve en mühim olan şey ise şudur ki; Dua, dua, dua..
Allah Teâla şöyle buyuruyor ‘bana dua edin, duanızı kabul edeyim.’ Ayetler ışığında baktığımız zaman rabbimize yalvararak ve gizlice, korkarak ve umarak, çok ve büyük isteyerek O’na dua etmeliyiz.
Dua, mü’minin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nurudur. Bizde bu bilinçle ve bu bağlamda Kudüs için, Ümmet için ihlasla dualarımızı yapmalıyız.
Son bir ayeti kerime ile yazımı nihayete erdirmek işitiyorum. ‘Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa girin. Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa ziyana uğrayanlardan olursunuz.’ Zulmün sona erdiği, özgür Kudüs duası ile…