Hüzün üzülmekten, moral bozmaktan, can sıkmaktan başka bir şeydir. Erdemli bir tarafı vardır öncelikle. Derin bir yanı, anlamlı bir edası vardır. Hüzün öyle her ufak tefek meselelerde gelmez, babayiğit acılar, onurlu kavgalar, mühim mevzularla dolar ve taşar.
Hüzün mekân olarak gönül dağını seçmiştir. Bu mekânda bulur en yaşanılası coğrafyaları. Yakan kavuran bir çöl güneşi, titreten bir fırtına da olsa gönül ikliminden başka yerlerde huzur bulamaz. Huzur demişken, huzurla da geçinemez hüzün. Gaye ve gailesi olmayana, bulunduğu ortamla sorunu olmayana, isyankâr bir ruh taşımayan yürekle pek geçinemez.
Hüzün incedir, narindir. Acıklı bir filmle, hisli bir şiirle, yanık bir türküyle görünür kimi zaman. Karşı bir duruşu, haklı bir başkaldırışı, inatçı bir damarı vardır. Bununla birlikte, yalnızdır, bir başına değil ama biricik olarak yalnızdır. Sessizlikten ve dinginlikten ne çok hoşlanır.
Ağır takılır, ağırdır. Kalbi yorar çoğu zaman, inceden bir sızı bırakır. Sebepsiz pek uğrak vermese de, geldiğinde kalır epey zaman. Oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun yoldaşıdır duvar dibinde, kuzusunu gurbete gönderen bir ananın gözlerinde nemdir, Leyla’sına koşan Mecnun’un derdi, Kerem’in mecali, yazarın kaleminde mürekkep, ebru üzerinde katredir. Üzerine bombalar yağan bir ülkenin ayakta kalabilme ümidi, kömür karası gözleriyle Anadolu’nun yetimi, tarihine bakıp ah eden bir neslin sesidir hüzün.
Hüznün bir anlamı vardır, bu anlamın bir tefsiri, bu tefsirin bir ameli olmalıdır. Emeli ve ameli olmayan bir hüzün koca bir dünyayı taşımaya ve dönüp geride bir o kadar daha yük bulmaya benzer.
Gözyaşı hüzünle gelir çoğu zaman, ağlamak gözyaşının sebebi, hüzün gözyaşı dökebilmenin çilekeş yollarından biridir. Her hüzünde ağlamak güçtür belki, lakin ağlatan hüzünler enderdir. Gözyaşı dökebilmek sağlam ve ilkeli bir eylemdir, eylemin gerisinde yine hüzün vardır. Mutluluktan ağlarken bile filizlenen hüznümüz bekler kapıda. Mutlu anların biteceğini bilmekte hüzünlüdür.
Hüzün, tüm yalnızlığımıza rağmen bir geleni bekleyebilmek, simit satan çocuğun elinden kalan son iki simidi alabilmektir. Kaybedeceğini bilerek, bir bisikletliyle yarışa girmek, sonunu bildiğin halde siyah beyaz bir aşk filmine gitmek demektir. Tüm bunları bilip, bunları göze alabilmek ise hüznü tanımakla kabildir.
Kalbin yaralarını hüzünle sarar insan ve hüzünle olgunlaşır bu yüzden. Hüzün, ayrılığa, hicrana, ihanete, vefasızlığa, kumpaslara dayanabilme cesareti verir. Hisli, duygulu insanın işidir hüzün. Kaldı ki en zorba en katı yürek bile hüzünden azade değildir.