Sevgili okurlarım;
Konya ile ilgili bir kişi, bir tarihi değer, bir sanatsal eser ya da herhangi bir Konya değerini İslam Ansiklopedisi’nin ışığında paylaşmaya devam ediyoruz.
Bir mukaddime ihtiva etmeyen eserin telifi sırasında nasıl bir metot takip edildiğini bizzat müellifinden öğrenme imkânı bulunmamaktadır. Öteden beri Türkçe bir tefsir yazma arzusu taşıdığını ifade eden müfessir, üyesi bulunduğu Meclis-i Meb'ûsan'ın 1911'de feshi üzerine memleketi Konya'ya dönerek tefsirini yazmaya başlamış ve dört yıl süren bir çalışma sonunda 1915'te eserini on beş cilt olarak tamamlamıştır. Ancak ülkenin içinde bulunduğu malî sıkıntılar yüzünden eserin basımı birkaç yıl gecikmiştir. Hatta bizzat müfessirin bildirdiğine göre bu zor şartlarda VII. cilde kadar basılan eserin satışından elde edilen gelirin kâfi gelmemesinden dolayı basım işine bir müddet ara verilmiş, daha sonraki ciltlerin basımı Konya tüccarlarından bazı kimselerin yardımıyla gerçekleşebilmiştir.
Eserin telifi sırasında Taberî'nin Câmi’u'l-beyân, Fahreddin er-Râzî'nin Mefâtîhu’l-gayb, Beyzâvî'nin Envârü't-tenzîl ve esrârü't-te'vîl, Nesefî'nin Medârikü 't-tenzîl ve hakâ’iku’t-te’vil, Hâzin'in Lübâbü't-te'vîl, Nizâmeddin en-Nîsâbûri'nin Garâ’ibü'l-Kur'ân ve regâ'ibü'l-furkan, Ni'metullah b. Mahmud en-Nahcuvânî’nin el-Fütûhâtü’l-ilâhiyye ve 'l-mefâtîhu'l-gaybiyye, Ebüssuûd Efendi'nin İrşâdü 'l-'akli's-selim ilâ mezâya'l-Kitâbi'l-Kerîm, Sıddîk Hasan Han'ın Fethu'l-beyân fî makâşıdi'l¬Kur'ân adlı tefsirleri kaynak olarak kullanılmıştır. Çok defa “Fahri Râzî ve Kâdî'nin beyanları vechile", "Tefsir-i Hazin'de beyan olunduğuna nazaran", Ni'metullah Efendi'nin beyanına nazaran" gibi ifadelerle sadece müfessirlerin ismi belirtilerek eserlerine atıfta bulunulur ve âyetler bu kaynaklar esas alınarak tefsir edilir. Nitekim müfessir, kaynakların özeti mahiyetindeki eserine Hulâsatü'l-beyân fî tefsîri'l-Kur'ân adını verirken bu hususa işaret etmek istemiştir.
Dirayet metoduyla yazılan eserde âyetler genellikle tek tek ele alınır, önce âyet metni yazılır, arkasından meâli verilir: daha sonra açıklama kısmına geçilir. Burada, anılan kaynaklardan bolca nakiller yapılarak âyette yer alan kelimelerin çeşitli anlamları üzerinde durulur. Mecaz, kinaye, emsal, tekrar gibi edebi sanatlara işaret edilip Kur'ân-ı Kerîm'in fesahat ve belâgat açısından eşsiz bir kitap olduğu vurgulanır. Yer yer kıraat vecihleri gösterilerek bunlara göre anlamda ortaya çıkan farklılıklar belirtilir. Âyette temas edilen akaid, fıkıh, tarih, ahlâk gibi konulara dair çeşitli bilgiler verilir. Bilhassa imanın mahiyeti, amelle olan ilişkisi, büyük günahları işleyenlerin durumu, inanmayanların cehennemdeki konumu gibi itikâdî konular geniş biçimde ele alınır. Bu açıklamalarda Ehl-i sünnet'in görüşleri yüceltilirken diğer mezheplerin görüşleri tenkit edilir. Nihayet “hulâsa” diye başlayan kısa bölümde âyetin tefsirine son verilirken ayetler arasındaki tenasübe de dikkat çekilir.
Hulâsatü'l-beyân'da hadisler ekseriya meâl olarak nakledilir: bu arada genellikle rivayet zinciri terkedilerek hadisler doğrudan Hz. Peygamber'e dayandırılır. Zaman zaman hadisi rivayet eden sahâbînin ismi de zikredilir. Bazan da “Buhari ve Müslim'in ittifak ettikleri bir hadiste ...” denilerek kaynak gösterilir. Birkısım âyet ve sûrelerin faziletlerine dair rivayetlerle geçmiş milletler ve âhiretle ilgili konularda İsrâiliyat'tan sayılan haberlere de yer verilir. Öte yandan sahâbe ve tâbiînden gelen tefsir rivayetlerinin sayısı da az değildir. Eserde gerek nüzûl sebepleriyle gerekse doğrudan anlamla ilgili olarak rivayet edilen hadislerin önemli bir yekün teşkil ettiği görülür. Ancak bu hadisler içinde zayıf hatta uydurma olanları da vardır.
Kur'an'da neshin vâki olduğu görüşünü benimseyen müellif nâsih ve mensuh âyetlere işaret etmiş, ahkam ayetlerini Hanefî mezhebi esaslarına göre açıklamış, ancak bu arada farklı görüşleri de belirtmiştir. Müfessir, müteşabih ayetleri anlamak ve onları ilahı maksadın dışında te'vil edenlerden korumak için lugat, sarf, nahiv, belagat, fıkıh usulü, akaid gibi ilimleri öğrenmenin gerekli olduğuna da dikkat çekmiştir.
Zaman zaman önemli sayılabilecek açıklamalarda bulunmuşsa da müellif, Kur'ân-ı Kerîm'i tefsir edecek seviyeye ulaşmış bir âlimden beklenen yorumlar yapmaktan kaçınmış, genelde nakillerle yetinmiştir. Bir tefsirde bulunması gereken sağlam dil, akıcı üslûp, kelimelerin ince ve özlü anlamlarının açıklanması, düzgün tercüme, âyetlere mana yönünden doyurucu tahliller getirilmesi, orijinal sonuçlara ulaşılması gibi özelliklerden pek azını bu tefsirde bulmak mümkündür; mevcut bulunanlar da kaynak olarak kullanılan tefsirlere aittir. Bu kusurlarına rağmen ve ayrıca dili de ağır olduğu halde eser halk tarafından çok sevilmiş ve tutulmuştur. Elmalılı Muhammed Hamdi, "Benim tefsir hocanın tefsirine göre bâkir mazmunlar, ince ilmî ve felsefî neşelerle dolu olduğu halde yine o rağbette... Allah'ın ona bir lutfu bu" derken buna işaret etmek istemiştir.
Gelecek haftaki yazımızda sizlere Konya ile ilgili başka bir kişiyi daha tanıtmak üzere, hayırlı hafta sonlarınız olsun.
Allah’a emanet olun.