Türkiye bütün dikkatini yargıya ve yargının tek patronu olan HSYK seçimlerine çevirdi. Sinirler gerildi. İnsanımız ne ‘olacağını’, ne ‘olması’ ve ne ‘olmaması gerekir’ diye düşünüyor. Konu göz ardı edilemeyecek kadar önemli. Yargıdaki herhangi bir şaibenin bile neden olacağı yıkım toplumda telafisi imkânsız yaralar açabilir. Türkiye tarihi yargının ‘yönlendirilmiş’, ‘bastırılmış’ hatalı kararlarıyla dolu. Sonra da ‘pardon’ denilerek ‘sıyrılanlar’ var. Yassıada Mahkemesi hâkimlerini hayırla yâd etmiyoruz. 12 Eylül döneminde vatan evlatlarını birbirine ‘kırdırdıktan’ sonra ‘bir sağdan astık bir de soldan asalım’ diyen zihniyeti onaylamıyoruz.
Devletin üç temel organı var: Yasama, Yürütme ve Yargı. Yasama organı, yani TBMM hata yaptığı zaman Anayasa Mahkemesi düzeltir; Yürütme organı hata yaptığı zaman idare mahkemesi düzeltir. Gerekirse adliye mahkemeleri de devreye girer. Peki, yargı hata yaptığında kim düzeltecek? Demokrasilerin açmazıdır bu: Denetleyenlerin denetlenmesi meselesi. Maalesef bu konuda elimizde başka bir mekanizma bulunmuyor.
17 Aralık’tan sonra, Anayasanın, kanunun açık hükmüne rağmen, korsan bildiri hazırlayan ve açıklayan HSYK üyelerine ne yapılabildi? Türkiye’de yüksek yargı organlarının üyelerine kimse bir şey yapamıyor. Vaktiyle Yargıtay Başkanı ‘hâkimler vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışıyor’ dediğinde bir şey yapılabilmiş miydi? Yapılamadı. Bunu vatandaş söylese başına neler gelirdi? Yargıyı ‘tahkir ve tezyif’ etmek. Bürokrat söylese başına neler gelir? Lakin Yargıtay başkanı söyleyebiliyor. Demek ki bir şeyler yanlış. Haklının hukuku uygulanmıyor. Hukuk devleti Yargıtay Başkanı eliyle ‘lekeleniyor’.
Üstüne ‘paralel’ konusunu da ekleyince, yani müdahale ‘cüzdana’ değil de ‘vicdana’ ise iş daha vahim hale geliyor. Birilerine sorgusuz-sualsiz iman eden insanlar, ‘gözleri kapalı’ bir şekilde devlet teşkilatının ‘içinde ama ona alternatif oluşumlara kayıyor’ anlamı çıkar. İlahi emre muhatap olamayan, ‘düşünemeyen’, ‘akıl edemeyen’, efsunlanmış beyinler ‘uzaklardan’ aldıkları emirleri yerine getiriyor. Dava dosyaları ‘Trans Atlantik’ yolculuklar yapıyor. Bu ne Allah aşkına? Bundan daha tehlikeli bir durum olamaz herhalde. Kutsal olduğuna inandığı, saçma – sapan bir dava için ‘devletin gücünü ve mekanizmalarını kullanarak, vatandaşlara komplo kurabilecek’ olmak.
Yargı ile ilgili medyaya yansıyan, dava konusu yapılan veya yansımayan iddiaları görünce hayrete düşmemek elde değil. Özel hayat, mahremiyet, hak – hukuk berhava. En vahimi de kendini ‘inançlı’ olarak tanıtan insanların bunu yapması. Değil inançlıya hiç kimseye reva görülemeyecek bir durum bu. Hiçbir zaman yatak odaları, mahrem alanlar ve mekânlara müdahale edilemez. Yapan Hitler’in Faşist Almanya’sı ve Stalin’in Komünist Rusya’sı. Durum bundan ibaret.
Yargıtay’da yapılan HSYK seçimlerini ‘karşı’ tarafın kazandığı söyleniyor. Ne kadar vahim. Şüyu-u bile cinayet. Bu nedenle toplumun gözü-kulağı olması gereken insanlar infiale kapılıyor. Tepki veriyorlar. Adli Yargı’nın tepesindeki mahkemenin ‘paralelleşmesi’. Sokaktaki insan kime güvenecek?
Bir ülkenin başbakanına, bakanına ve bürokratına, ‘başka mecralara’ hizmet etme gayesiyle, komplo kuran zihniyeti kim savunabilir. Komplo olduğunda şek - şüphe olmayan bir olayı kim lanetlemez. Arasına mesafe koymaz. Konu bence bu kadar net. Komployu ilk duyduğum anda cevabım ortaya çıktı: Siyasete ve halk iradesine karşı katliam. Siyaseten makamlara gelenler gene siyaset yoluyla oradan uzaklaştırılır. Mahkeme, polis veya savcı marifetiyle değil.
Fakat, şunu bildiğim için rahatım: ‘Devlet denen mekanizma acele etmez, ağır davranır ama mutlaka bir gün hata yapanlar, yanlış işlere karışanlardan hesap sorar’. ‘Tenhada kıstırır’. IV. Murat’ın amcası Genç Osman’ı boğanları Bağdat seferinde ve kaç yıl sonra boğdurarak hesabını sorduğunu lütfen okurlarımız bir araştırsınlar. Hesap sorulur… Devlet unutmaz... Devlet kullandığı güç itibariyle insanları ‘yüceltebilme’ ve ‘zelil edebilme’ kabiliyetine sahiptir. Yetkileri, teşbihte hata olmasın, ‘Tanrısaldır’. Bu nedenle ‘ortak’ kabul etmez. Eder görünse de bir gün ‘hesap sorar’. Türkiye ‘çadır devleti’ değil. Binlerce yıllık tecrübe birkaç ‘kendini bilmeze’ geçit vermez.
Lütfen Yeniçeri Ocağının kaldırılmasını hatırlayalım: Vaka-yı Hayriye – Hayırlı Olay. Niçin hayırlı? Millet iradesine, meşru yöneticilerine ve toplumsal menfaatlere karşı ‘paralel’ bir yapıyı ortadan kaldırdığı için. Ne oldu bu olayla: Yeniçeri Ocağı, o ilerleme devrinde Üstad’ın deyimiyle ‘Yükseltici Aşk’la hareket eden kutsal ocak, terakkiye engel hale geldi. Meşru yöneticileri derdest etti. İhanet içine girdi.
Ocak kaldırılırken de İstanbul’da kim, nerede yeniçeri gördüyse öldürdü. Adeta bir cinnet hali. Hatta yeniçeri mezarları bile yağmalandı, mezar taşları kırıldı. Dolayısıyla, toplumun ‘paralel’e müsamahası yok. Olsaydı ‘paralel’ amacına çoktan ulaşırdı. Aksini iddia edenler 30 Mart ve 10 Ağustos seçimleri dönemlerindeki mitingleri bir kontrol etsinler. Milyonlar hangi sözleri sadece alkışladılar, hangilerinde ‘çılgınca’ destek verdiler.
Bütün bu nedenlerle ben HSYK’da velev ki ‘paralelciler’ çoğunlukta olsun diyorum, bir şekilde konu çözülür. Devlet buna müsaade edemez. Etmez. Gerekirse Anayasa değiştirilir. Yasal altyapısı hazırlanır. Değil mi ki toplum ‘doğru’nun yanında, o zaman ‘tasa yok’ diye düşünüyorum.
Tersinden düşününce ‘belki’ hayırlı bile olabilir. Açıklayayım: Ne yazık ki en kötüyü görmeden, dibe toslamadan reform yapamıyoruz. HSYK’da paralel çoğunluğu ‘dip’ demek. Türkiye Yeni Türkiye’ye uygun Yeni Anayasasını gelecek yıl, yani Genel Seçimlerle beraber gündeme getirecek. Zira mevcut Anayasa Türkiye’yi hiçbir yere taşıyamıyor. Yakışmıyor da. Yakışanı Yeni Anayasa.
HSYK’nın ‘paralel’ dalgada yayın yapması, herkesi rahatsız eder/etmelidir. Telefonları, evleri ve işyerleri dinlenenlerin isimleri çarşaf çarşaf listeler halinde açıklandı. Kimler yok ki: ‘Sağdan’, ‘Soldan’, ‘Ortadan’, ‘Yandan’ herkes var. Bir ‘paralel’ ‘yancılar’ eksik. Bunu CHP biliyor, MHP biliyor, HDP de biliyor. Benzer komplolar seçim öncesinde MHP’ye yapılmadı mı? CHP’ye yapılmadı mı? HDP’ye yapılmadı mı? Bu partilerin yönetimleri bugünkü durumdan gayet memnun görünüyorlar. Ama vatandaş değil.
O zaman herkes konumunu belirlesin. Ben gerekçe oluşturacağı için aykırı görünse bile ‘belki hayırlı olur’ dedim. Ancak, konuyu ‘unutmamalı’ ve ‘unutturmamalıyız’. Doğrudan ‘varlığımıza’, ‘birliğimize’ ve ‘onurumuza’ kasıt var. Bunları kaldıramayız. Öyleyse, biz de konuya ‘duyarlılık’ oluşturmak için çabalamalıyız.