Sevgili okurlarım;
Konya ile ilgili bir kişi, bir tarihi değer, bir sanatsal eser ya da herhangi bir Konya değerini İslam Ansiklopedisi’nin ışığında paylaşmaya devam ediyoruz.
Horozlu Han, şehrin kuzeyinde yer alan Ruzbe Ovası mevkiinde ve Konya-Akşehir karayolunun 200 m. solunda bulunmaktadır; hemen önünden demiryolu geçer. Yapı, eski kervan yolu üzerindeki Konya'ya en yakın (7 km. kadar) konaklama yeri olmasından dolayı önem taşır.
Taçkapı giriş açıklığının üstüne yerleştirilen üç dilimli mermer kitâbe taşı yazısızdır. Hanın ilk defa Ahmed Eflâkî'nin Menâkıbü'l- ‘ârifîn'inde Rûzbih Hanı şeklinde rastlanan isminin önce İrûzbe'ye, sonra Orozlu'ya ve daha sonra da Horozlu'ya dönüştüğü kabul edilmektedir. Eflâkî'nin kullandığı isme göre hanın bânisinin, kendisinden bir asır önce yaşayan Sultan II. Gıyâseddin Keyhusrev'in câmedârı ve II. İzzeddin Keykâvus'un atabeyi Emîr Esedüddin Rûzbe olması gerekir. Bu zatın Konya'da günümüze ulaşmayan bir medrese ve bir de hankâh yaptırdığı bilinmektedir. Bu durumda kervansarayın diğerleriyle birlikte Esedüddin Rûzbe'ye atabeylik verilmesinden öldürülmesine kadar geçen kısa sürede, yani 1246-1249 yılları arasında yaptırıldığı ve belki kitâbesinin de bu yüzden yazılamadığı ileri sürülebilir.
Uzun bir süre harabe durumunda kalan han 1955'da onarılmış, 1971 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından rölövesi çıkarılarak restore edilmiştir; halen bakımlı bir durumdadır. Yapı 26,70 x 25,50 m. boyutlarında kareye yakın dikdörtgen planlıdır ve bugünkü görüntüsüyle avlusuz kapalı tip kervansaraylara örnek teşkil etmektedir. Taçkapı doğu duvarının ortasındadır ve cepheden öne, çatı seviyesinden yukarı taşkın yapılması sebebiyle âbidevî bir görünüm sergilemektedir. Kademeli silmelerle çerçevelenen giriş basık kemerlidir ve yuvarlak kemerli derin bir niş içine alınmıştır. Kapının yanlarında kemerlere destek veri¬yormuş izlenimi bırakan yüksek kaideli ve bezemesiz başlıklı iki ince sütun bulunmaktadır; mihrabiyeler çeyrek kubbe şeklinde kavsaralara sahiptir.
Yapının içi, her sırada dörder adet olmak üzere dört sıra pâye ile kapıya dik gelecek şekilde uzunluğuna beş sahna ayrılmıştır. Orta sahnı boylamasına kaburgalı bir beşik tonoz, diğerlerini ise enlemesine düz beşik tonozlar örtmektedir. Giriş ekseni üzerindeki sahnın ortasına rastlayan kare mekânın üzerine pandantiflerle geçişi sağlanan yüksek kasnaklı küçük bir kubbe, onun üzerine de dış örtü olarak basık sekizgen piramit şeklinde kurşunlu bir külah oturtulmuş ve kasnağının dış yüzü çift renkli taşlarla kaplanıp her kenarına birer mazgal açılmıştır. Binanın kuzey ve güney yan duvarlarında da içeriye ışığın girdiği dörder mazgal bulunmaktadır. 1 ,30 m. kalınlığındaki duvarlar yukarı taşkın ağır payandalarla desteklenmiş olup yapıya bir kale görünümü vermektedir. Az miktarda devşirme malzemenin kullanıldığı duvarların iç ve dış yüzleri düzgün kesilmiş beyaz Gödene taşı, kırmızımsı Sille taşı ve açık mavimsi taşlarla örülmüş, aralara harçla pekiştirilmiş moloz dolgu yapılmıştır.
Hanın, taçkapısındaki zarif sütunçeler ve kavsara tonozunu bağlayan kuşatma kemerinin köşeliklerindeki gülbezekler dışında süslemesi yoktur. Mihrabiye kavsaraları ile gülbezeklerin işlemeleri tamamlanmamış gibidir. Bu durum diğer bazı süslemelerin de tasarlandığını, fakat yapılmasının boş bırakılan kitâbenin yazılması gibi gerçekleştirilemediğini düşündürmektedir: aynı durumu avlu için de söylemek mümkündür. Yapının içinde pâye, kemer ve duvarların değişik yerlerine kazınmış çeşitli taşçı işaretlerine rastlanır.
Gelecek haftaki yazımızda sizlere Konya ile ilgili başka bir kişiyi daha tanıtmak üzere, hayırlı hafta sonlarınız olsun.
Allah’a emanet olun.