HOROZ FED!

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Dünya ekonomilerinin yetkilileri ve kamuoyu yine karışık verilerin neleri ifade ettiğini, FED’in faiz oranlarını artırıp artırmayacağıyla ilgili nasıl bir ipucu vereceğini, gelişmekte olan ülke ekonomilerinin nasıl bir performans göstereceğini, anlamaya çalışmakla geçti. Başta Yellen olmak üzere diğer eyalet başkanlarının FED ile ilgili görüşleri de haber değeri yüksek nitelikli kabul edilerek sürekli takip edildi. Fransa’da meydana gelen terör olaylarının genişlemesi, küresel ekonomiyle ilgili olumsuz kaygıların artmasına neden oldu. Bu sonuçların geçici olması küresel ortak talep, kuşkusuz. Değilse, başta Euro Bölgesi olmak üzere resesyonun genişlemesi ve bir çok ülkeyi etkilemesi, global ekonominin de yavaşlama sürecine girerek toplam talebin azalmasına bağlı olarak üretim düzeyinin düşmesine, işsizlik oranının yükselmesine neden olacaktır.

          Geçtiğimiz hafta Antalya’da yapılan dünyanın en büyük ekonomisine sahip ülkelerin devlet ve hükümet başkanları tarafından temsil edildiği G-20 zirvesinin (Group of 20) bile terörün gölgesinde kaldığı göz önüne alınınca, küresel ekonominin geleceğiyle ilgili maalesef kaygı duymak durumundayız. Tüm ülkelerin artık, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın kolaycılığından kendilerini kurtarıp, el ele vermelerinin zamanı geldi hatta çoktan geçti bile. Yıllardan beri Türkiye’nin en yüksek perdeden dillendirmeye, dünyanın dikkatini çekmeye çalışmasına rağmen, terör eyleminin illaki bir Avrupa ülkesinde mi olması gerekiyordu? Yada Paris’te ölenler birinci sınıf insandı da mesela Ankara Gar’ının önünde veya dünyanın Avrupa, ABD, Kanada vb. olmayan başka bir bölgesinde ölen insanlar ikinci sınıf vatandaşlar mıydı? diye insan sormadan edemiyor.

          Durgunluktan kurtulmak için her türlü üretim ekonomisi ve mali istikrar programlarını uygulamaya koyan FED, Çin, Japonya’nın bir türlü ekonomilerinin rayına oturtulamaması ve resesyondan kurtulamaması üzerine bir de terörün küresel boyuta ulaşması, iktisadi sorunların derinleşmesi anlamına geliyor. Kısa, orta ve uzun vadede önünü göremeyen, geleceğe hem ülkesi hem de uluslararası ölçekte güvenle bakamayan girişimcilerin çarpan ve hızlandıran etkisi doğuracak üretim ekonomisine yapacakları yatırımları askıya almaları veya yavaşlatmaları; istihdam oluşturmayan ancak sadece yatırım yapanın kendisine kazanç sağladığı spekülatif alanlarda (gayri menkul, arsa, altın, döviz) sermayelerini değerlendirmeleri, düşünülebilecek en kötü senaryodur. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin toptan, ekonomik sorunlarla küresel bazda boğuşmak zorunda kalacakları demektir. Zaten büyük bir kısmının durgunluk sarmalına girdiği ve çıkmak için başta parasal genişleme olmak üzere maliye politikası araçları da kullanılmasına rağmen piyasaların canlandırılamadığı bir ortamda, ülkelerin ortak hareket edip terör olaylarının üstesinden gelmeleri bir zorunluluktur. Artık dünyanın da, Paris olayıyla durumun ciddiyetini kavradığını ümit ediyorum.

          Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik verileri, hem çok değişken hem de istikrarsız bir görünüm arz ediyor. Bu nedenle ülkelerin, verilerin sonuçlarından olumlu veya olumsuz etkilenmemeleri imkansızdır. Önemli olan ekonomik verilerden maksimum karı sağlamak veya minimum zararla çıkmayı başaran ülkeler arasında yer almaktır. Aralık ayındaki olası FED kararlarıyla ilgili olarak FED yetkilileri yanı sıra herkes beyin jimnastiği yapıyor, çünkü ABD ekonomisiyle istatistiklerin bazıları iyi iken bazıları kötü sayılabilecek nitelikte. Durum böyle olunca Aralık ayında kararlar açıklanıncaya kadar papatya falı türünden yorumlar devam edecektir. ABD’de imalat endeksinin daralmayı işaret etmesi, işsizlik başvurularının beklentileri karşılamaması, doların değerinin güçlenmesi gibi veriler Aralık ayında, kısmi, yavaş ve kademeli olarak faiz artırımına başlanabileceğini işaret ediyor. Gelişmekte olan ülkelerin şimdiden bu duruma göre ekonomilerini dizayn etmeleri kendi çıkarları gereğidir.

          Euro Bölgesine aylardan beri 60 milyar euro sürülmesine rağmen üçüncü çeyrekte çok düşük büyüme göstermesi, Japonya’nın bırakın büyümeyi küçülmesi, Çin’in ekonomik sıkıntısının beklenenden daha fazla olduğu düşüncesinin yaygınlık kazanması, önümüzdeki dönemde ekonominin mecburen gündemin ilk sıralarında yer alacağını da göstermektedir.

            Ülkemiz ise hükümetin bir an önce kurulup, icraata başlaması sürecini yaşıyor. Tüm toplumu kapsayan sivil anayasanın oluşturulması ve toplumsal mutabakatın sağlanması ilk önceliğimiz. Meclis dışındaki sözde tüm oluşumları ve çözüm alternatifleri ortadan kaldırmayı, objektif bir hukuk düzenini ve demokrasi ortamını kurmayı başarabilirsek, ülke olarak her alanda atılım yapmamız şüphesiz çok daha kolaylaşacaktır. Üstelik küresel ekonominin olumsuz yansımalarından en az zararla kurtulma şansımız da artacaktır. Bu sonuç ise seksen milyon vatandaşımızın refahının yükselmesi, ekonomik ve sosyal hedeflere kısa zamanda ulaşacağımız  anlamına gelmektedir. 

 

          Soru: Türk Lirası konvertibl para mıdır? Neden?..

          Sözün Gözü: Karakterin fiyatı çok ama çok pahalıdır, bunun için pek az kişide bulunur.