Çoğumuzun bir hocası vardır ve elbet hepimiz hocaya gitmişizdir. Hiç giden yoksa bile, ahir ömürde hocanın önüne yatar, artık er kişi yahut hatun kişi niyetine namaza durulur. Hocaya gitmenin de çeşitli şekil ve usulü erkanı var. Hocaya gitme sebepleri de farklı farklıdır elbet.
Bizim insanımız hocaya gitme deyince evvel emirde halk arasında “cinci hoca” diye de bilinen hocaları anlar ve bu hoca işi çok derindir. Kimileri için hoca teknik direktördür. Profesörlere de hocam demeyi adet haline getirmişizdir. Yakın geçmişte bir okul dizisinde meşhur bir replik haline gelmiş haliyle öğretmen hanım ısrarla hocanın camide olduğu belirtmek istese de liseli yıllarımızdan beri öğretmenlere hocam demekten büyük keyif almışızdır. Arkadaşlar arasında “hoca” denince akla gelen mutlak biri vardır ki, hele bu arkadaş grubu İmam Hatip Lisesi yada ilahiyattan ise hocadır zaten herkes. Misal bizde herkes bilir ki fakülte arkadaş grubundan hocamız değerli arkadaşımız Fahrettin Kulu’dur.
Benim burada bahsedeceğim “hoca” cami hocası, daha açık ifade ile yaz tatillerinde camiye gidip, önünde sureler okuyup, elifba öğrenmeye çalıştığımız hocadır. Uzun yıllardır bir gelenek bir alışkanlık olarak; okul bitince mahallenin, sokağın, köyün çocukları büyüklü küçüklü, ellerinde elifba, başlarında şirin ve sempatik başörtüleri ile sabahın erken saatlerinden öğlene kadar caminin o ulvi ve huzur verici atmosferinde duadır, suredir okur dururlar.
Bu ortam içinde hiç olmazsa temel dini bilgilerini almaya başlayan çocuklar ilerisi için sağlıklı dini bilgiler almaya başlamış, gelenek görenek örf ve adetlerine aşina olmuş, ortak bir dini kültürün temelleri atılmış olurdu.
Yaşadığımız iki binli yıllar sonunda ülkenin yaşamış olduğu değişim, geçirdiğimiz sosyal ve ekonomik krizler, çeşitli alanlarda olduğu gibi din eğitimi alanında da bazı dezavantajlar getirmiştir. Burada din eğitimi kavramını özellikle kullandığımı belirtmek isterim. Kabul edersiniz yada etmezsiniz din eğitimi günümüz dünyasında çok mühim bir konudur. Gerekli mercilerden alınmamış bilgiler, eksik yada yanlış anlaşılma ve yorumlar, dine karşı bir refleks gelişmesine sebep olur. Doğru yerlerden alınmayan yanlış bilgiler sonunda “hoca” diye, vefat etmiş din büyüklerinin mezarında olmadık hareketler yapar, cinci denen şahıslara hoca demeyi doğal görürüz.
Din eğitimi toplumun huzurlu ve birlikte yaşayabilme alışkanlığının kazanılmasına büyük katkıda bulunur. Bugün gerek okulda gerekse sokakta gençlerimizin yaşamış oldukları buhran ve bunalım, içine düştükleri kaos ve şiddet ortamının sebeplerinden biride hiç kuşku yok manevi dünyalarının yeterince ve doğru kaynaklardan beslenememesidir.
Bir ülkenin çocuklarının ve gençlerinin hatta tüm insanlarının uzun yıllar eğitim almaları öğrenmelerine hayatları boyunca devam etmeleri elbette arzulanan ve gerekli bir durumdur. Ancak bu eğitim ve öğretim zamanının ister zorunlu ister isteğe bağlı kısmında yeterli ve sağlıklı bir din eğitiminin de verilmesi doğru bir yaklaşımdır.
Hocadan açmıştık konuyu; aslında benim bu yazıyı yazmama yönlendiren husus camiye hocaya giden çocuklarımızın durumları idi. Şöyle ki; Yaz okulları adı altında kreşten başlayarak halk eğitimi seviyesine kadar Kur’an Kursları düzenlenmekte. Paket programlar halinde planlanan yaz etkinliklerinde dini eğitimin yanında sosyal aktiviteler de yapılmakta.
Çocukların ilgi ve dikkati bu şekilde yoğunlaştırılmış olmakta. Son birkaç yıldır Milli Eğitime bağlı okullarda da bu tür kurslar düzenleniyor. Ehil kişilerce çocuklarımıza dini bilgiler öğretilmesi çok önemli. Buradaki tüm “hocalara” büyük iş düşüyor. Tereddüt ettiğim bir konuyu da belirterek bitireyim yazımı; spordu, piknikti, sinemaydı derken zaten az bir vaktin verimli kullanılmasını engellemiş olmayalım sakın. Asıl olan Kur’an ve sure öğrenmek…