Çalışma ve iş yönetiminde, verimliliğin arttırılmasında uzun mesai saatlerinden daha çok motivasyonun ve mesleği sevmenin etkisi vardır.
Ailenizden fazla zaman geçirdiğiniz çalışma arkadaşlarınız ve günün en önemli saatlerini ayırdığınız işiniz, hayatınızın tüm alanını kaplamaktadır.
Bu denli önemli olan çalışma ortamlarına dair, yirmi yıllık mesleki tecrübeme dayanarak söylemek isterim ki, en çok üzerinde durulması gereken konu “HİZMET BİLİNCİ” dir.
Hele ki ülkenin gelişmesinde büyük öneme haiz olan kamu kurumlarında bu kavramın uygulanabilir olması gerekmektedir. Çünkü memuriyetin işleyişinde sınırları belli olan kurallar çerçevesinde hizmetler tanımlanmıştır.
Bu tanımlama yapılırken de yalnızca maddesel düşünülmüştür ve açıkçası “İŞİN RUHU” olarak adlandırılan diğer kısım ile ilgilenen olmamıştır. Profesyonel anlamda, sabah geliş saati, öğle arası, öğle sonrası mesaileri, yıllık çalışmalar belirli kalıplar eşliğinde düzenlenmiştir.
İşleyiş öylesine rutindir ki, devlet memurluğu çalışma değil adeta tatil yeri olarak görülmüş, hatta kimi kurumlar “çiftlik” tabiriyle anılmıştır.
Son yıllarda bu yapı kırılmaya çalışılıp, verimlilik, büyüme, gelişme hatta rekabet kamuda anılır olmuştur. Her ne kadar eleştirilse de performansa dayalı sistemin ve kurum için oryantasyonun devlet memurluğunda hayat bulması, hem bir taraftan kronikleşen sorunların çözülmesini sağlamış, diğer yandan da çalışanların kendilerini geliştirmelerine olanak tanımıştır.
Muhakkak ki, bu değişikliklerde geçiş süreci yaşanacağı için, bir takım sıkıntılar oluşmuştur. Fakat belirli bir sistem en önemlisi düşünce değişikliği oluşturmaya çalışıldığı için meydana gelen problemlerin geçici olduğunu bilip buna göre eleştirilerimizi- değerlendirmelerimizi sunmalıyız.
Tüm bunların yaşanmayıp, sistemin eski geleneksel işleyişiyle devam ettiğini varsayalım. Çalışan üzerinden örneklendirmek gerekirse, memur kurallarla belirlenen saatler eşliğinde işine geliyor olsun. Hele ki bürokrasinin ve evrak işlerinin yürütüldüğü bir kamu kurumunda çalışıyorsa, ilgilenilen tek şey vaktinde gelip gitmediği olur.
Eski çalışma düzeninde kişinin şeklen görevini ifa edip- etmediğine bakarlar. Bireyin öz verisi ve üretkenliği görünmez. sÜç kişinin yaptığı işi bir kişinin yapabileceği gerçeğiyle ilgilenen de olmaz.Hizmet bilinci yoktur, yalnızca günü bitirme telaşı vardır. Bu zihniyette olmayanlar bile ya zamanla ortama uyarlar yada “göze battıkları” için sürgün yerler.Halbuki devlete ait bir yerde çalışanların sorumluluk kadar vebal duygusunu da hesaba katarak bu bilinçle yaşamaları gerekir.
Hizmet bilinci taşıyarak, kurumun ilerlemesinin önündeki engelleri kaldırıp, mevcut sıkıntıları çözüp daha ne yapabiliriz sorularına kafa yorarak çözümler üretebilmek, çalışma arkadaşlarını motive ederek kurumsal kimlik oluşturabilmek yapılabilecek çalışmalardan bazılarıdır.
Tabi ki, işleyişi değiştirmeye çalışmanız ve en başta mevcut yanlış çalışma sistemini kaldırmak istemeniz büyük eleştirileri de beraberinde getirecektir.
Aktardıklarımın benzer örneklerini kendi hayatımda da yaşamıştım. Bir dönem beraber çalıştığımız bir yönetici arkadaşımın “Bizi niye takdir etmiyorsunuz ?” şeklindeki sorusuna “08:00-17:00 mesaisi için mi, takdir edeyim. Hay Allah senden razı olsun, o saatlerde burada olmasan biz ne yapardık” diyerek cevaplamıştın.
Bu tür insanlara karşın, iş disiplininde benimle aynı görüşü paylaşan birçok kişiyle de çalıştım. İş yerini evi kadar hatta evinden çok önemseyen bu arkadaşlar, bir taraftan özverili çalışmalarıyla kurumlarını büyütürken diğer yandan da aldıkları masa örtüsü veya bir tabloyla dış görünüş olarakta kamu binalarını güzelleştirmeye çalışmışlardır.
Aslında bu konu da yapılması gerekenleri üstad Bediüzzaman Hazretleri “Hizmet aşkıyla yoğrulmamış her türlü resmi görev, amiriyet ve memuriyet bir nevi maaş dilenciliğidir.” diyerek bizlere sunmuştur.
Öyle görünüyor ki ,ülkemizin çok uzun yıllar, klasik yönetim anlayışının saat doldurma meraklısı çalışanlarıyla yönetilmesi üstadı bile çileden çıkartmıştır.
Kamu kurumlarının özel sektörle yarışabilir düzeye geldiği günümüzde ise geride kalmamak, kurumu yükseltmek ve her açıdan çağa ayak uydurmak için profesyonelce yaklaşım sergilenmelidir. En başta yapılan-yapılması gereken işlere kişisel kaprisler karıştırılmamalı ve millete hizmet verildiği asla akıldan çıkarılmamalıdır.
Tabiki böylesi bir bilinç bir anda oluşturulmaz . Bu noktada benim önerimse daha ilköğretimden başlayarak, hizmet kavramının önemi, vatan- millet sevgisinin gerçek anlamda ne olduğu ve nasıl olması gerektiği yeni nesile aktarılmalıdır. Bir dostumun bana aktardığı Japonya’ da yapılan uygulama takdire şayan. İlköğretimdeki çocuklar önce Japon Bilim Teknoloji yatırımlarını, devasa fabrikaları gösterilerek Japon gücünü diğer taraftan da Hiroşima/ Nagazaki gösterilerek çalışmanın önemi anlatılmış. Bizde de Osmanlı Tarihi ve Gücü, yeni yapılan yatırımlar gösterilirken diğer taraftan Çanakkale gösterilebilir.
Dil, din, ırk, bölge ayrımı yapılmaksızın yetmiş altı milyon insanı kucaklayabilme anlayışı herkese benimsetilmelidir.
Hayırlı işlerinizde başarılar