Hicret, İslam tarihinde yeni bir başlangıcın adıdır. Hicret, "bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi" anlamında kullanılan bir kelime. İslam Tarihinde özel bir kavram olarak hicret, Hz. Peygamber’in ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder.
Hicret, basit bir taşınma, sadece bir şehir değişikliği değildir. Ya da bulunduğunuz şehirden, farklı bir şehre tayininizin çıkması, atanmanız değildir. Günümüzde şehirler arası taşınmada, yolculuk boyunca sizi ne gibi şartlar beklediğini, taşınmanın nasıl gerçekleşeceğini, taşındığınız zaman nasıl bir vasati durum ile yüzleşeceğinizi %99 oranında biliyorsunuz. Kaldı ki pek çok taşınmada iş kaybı, maddi imkanların kaybı veya yokluğu gibi durumlar söz konusu değil. Gittiğiniz şehirde kalacağınız yeri önceden ayarlayıp, belirli bir adrese gidiyorsunuz. Buna rağmen günümüzde pek çok kimse, bir şehirden başka bir şehre taşınmayı ya da bir şehirden başka bir şehre tayinin çıkmasını bile gözünde çok çok büyütmek suretiyle sanki ciddi bir zulme uğramış gibi değerlendirebiliyor.
O günün şartlarında değerlendirildiğinde, doğup büyüdüğü yeri, aile, dost ve akrabalarını, dünyalık bütün mal varlıklarını, maddi kazançlarını terk ederek, kendisini tam olarak neyin beklediğini bile bilmeden, sırf Allah rızası için başka bir şehre taşınma ve orada yaşamadır. Eşinden, işinden, topraklarından, ticaretinden vazgeçmenin adıdır. Tüm dünyasını, tek davasına feda etmektir. Yolda başlarına ne geleceğini bile bilmeden, Mekke'den Medine'ye ulaşıp ulaşamayacakları dahi belli olmayan bir yolculuktur. Geri dönüp dönmeyeceği meçhuldür. Geride bıraktıklarına kavuşup kavuşmayacağı meçhuldür. Gittiği şehirde nerede oturacağı, evinin olup olmayacağı, işinin olup olmayacağı, eğer eşini çocuklarını terk ederek gitmişse yeni bir aile hayatı kurup kurmayacağı meçhuldür. Bu açıdan değerlendirdiğimizde hicret, muhacirler açısından başlı başına bir fedakarlık ve imanda samimiyetin, inanç uğruna yapılan fedakarlığın zirvesidir.
Ali İmran Suresi 195. ayeti kerimede: "Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır." Allah(CC) muhacirini taltif etmiştir. Tevbe,20/ Enfal,74/Nahl,41/Nisa,100/Bakara218. Ayeti kerimeleri de muhacirleri taltif ve tebşir ediyor.
Hicret, İslam tarihinde çok dikkat çeken bir hadise olmanın ötesinde, Müslümanlar için bir dönüm noktası, müşrikler için bir kırılma noktasıdır. Hicretle beraber Müslümanların tarihi, ictimaî ve iktisadi yönden olduğu gibi dini, siyasi ve hukuki yönden de yeni bir yüzleşme ile karşı karşıya kaldıkları ve yeni bir açılım gerçekleştirerek dünya tarihini değiştirmek için ilk adımı attıkları uzun ve umutlu bir yolun başlangıcıdır. Hicret bir yönüyle zulümden, baskıdan, eziyet ve işkecelerden kaçıp kurtulma gibi değerlendirilse de diğer açıdan baktığımız zaman, yerelden evrensele, yeni ufuklara doğru çıkan yolculukların ilk adımı, başlangıç noktasıdır.
Hicreti gerçekleştiren muhacirler bu davranışlarıyla, kendilerinden sonra gelecek olan Müslümanlara dava şuuru noktasında zirvenin taşlarını koyan bir adanmışlığın öyküsünü yazdılar. Günümüzde hicretin ruhunu anlayabilmek inananlar açısından çok büyük önem arz ediyor. Muhacirlerin fedakarlığı biraz önce yukarıda da nakletmiş olduğumuz ayeti kerimelerle taltif ve tebeşir edilirken diğer taraftan aradan 1400 yıl geçmiş olmasına rağmen açmış oldukları o çığır dünya insanlığını aydınlatmaya devam ediyor. Buhari-Cihad bölümünde yer alan: "Fetihten sonra hicret yoktur. ancak cihat ve niyet vardır. Cihada çağrıldığınıda derhal katılın!" Hadis-i Şerifi, Mekke'nin fethinden sonra kişilerin islamı yaşama adına bir şehirden bir şehre göç etmek zorunda kalmayacağını, hicretle yükümlü olmadıklarını ifade ediyor. Ancak Allah'ın dinini yaşamak, davasını yaşatmak adına niyet edilmesinin de hicret gibi değerlendirileceğini ifade ediyor. Ve yine Buhari-İman bölümünde rivayet edilen Hadis-i Şerifte: "Muhacir ise Allah'ın yasakladıklarını terk eden kimsedir." buyurulmak suretiyle fetihten sonraki hicretin ve muhacirliğin ne olduğu veya olması gerektiği de belirlenmiş oluyor.
Günümüzde toplum tarafından genellenerek meşrû gibi gösterilen veya alenen, yaygın olarak işlenen her türlü haramdan, Mü'min kimsenin kaçışını, kendi içerisinde bir hicret olarak değerlendirebiliriz. Zira bugün toplumumuzda çoğunluğun işlemiş olduğu bir haram, sanki mübahmış gibi değerlendirilmektedir. Demokraside, çoğunluğun tercihi bir kimseyi, durumu veya mefhumu meşrû kıldığı gibi, çoğunluk bir haramı tercih ediyorsa; haram olmaktan çıkmış ve helalleşmiş muamelesi görüyor. Halbuki bir yanlışı, bir haramı toplumun %99'u da yapsa Müslüman açısından o haram mübah olmaz, meşrulaşmaz. Haramları ve helalleri belirleyen toplumun oyu, görüşü, çoğunluğun tercihi değildir. Haram ve helali şâri koyar, belirler.
Mü'minlerin haramları terk etmesinin de hicret olduğunun, Peygamber Efendimiz tarafından ifadesi bize farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Hicret stabil, statik, bir dini yaşayantı yerine dinamik, aktif bir dini hayatımız olması gerektiği noktasında da bize bir hedef gösteriyor. Hz. Mevlana'nın: "Her gün bir yerden göçmek ne iyi. Her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım..." dizelerinden ilhamla hicret, her gün yeni bir arayış içerisinde olmanın, zihnen, fikren kalben gelişmenin ruhunu temsil ediyor diyebiliriz.
Mü'minlerin inancını yaşamak ve yaşatmak uğruna günahlardan kaçması, dini ve davası için hayatında yeni sayfalar açıp, fiziki değişimler yapması hicretin ruhunu yaşamak ve yaşatmak olarak değerlendirilebilir. İnsan ağaç değildir, bulunduğu yeri değiştirebilir. Bazen fiziki manada bulunduğu yeri değiştirmek, potansiyelini ortaya çıkarmak için dinamik ve aktif bir başlangıçtır. Hayat, esasen hicretten ibarettir...