Hesabı sorulmalı

İsmail Yaşa

Türkiye içinde bitme noktasına gelen ve sınır ötesi operasyonlarla darbe üstüne darbe yiyen terör örgütü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) terörle mücadeledeki başarısına gölge düşürmek amacıyla operasyonlarda “kimyasal silah” kullanıldığı yalanını ortaya attı.

Terör örgütünün bu yalanı Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı tarafından örgütün kanalında tekrarlandı.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da konuyu Meclis’in gündemine sunacağını açıkladı.

Son dönemde ağır kayıplar veren örgütün hem Türkiye’yi karalamak ve hem de yenilgisine bahane bulmak amacıyla başvurduğu iftira, adında “Türk” ifadesi bulunan bir meslek örgütünün en tepesindeki isim ve ana muhalefet partisinden bir milletvekili tarafından da sahiplenilince kara propagandaya daha fazla fırsat vermemek için resmi açıklama kaçınılmaz oldu.

Milli Savunma Bakanlığı (MSB), TSK envanterinde kimyasal silah bulunmadığını belirtti ve “Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından uluslararası hukuk ve anlaşmalarca yasaklanmış mühimmat kullanılmamaktadır” dedi.

Türk istihbarat ve güvenlik güçlerinin hem ülke içinde hem de Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de birbiri ardına gerçekleştirdiği başarılı operasyonları takip eden akıl ve insaf bir yabancı dahi MSB’nin açıklamasına gerek kalmadan terör örgütünün iddiasının asılsız olduğunu bilir.

TSK’nın envanterinde kimyasal silah olduğu farz edilse bile insan azıcık düşünür.

SİHA’larımız yerli ve milli mühimmatlarla terör örgütünün çanına ot tıkamaya devam ederken kimyasal silah kullanmaya niye ihtiyaç duyalım?!.

Türkiye terörle mücadelede çaresiz bir durumda değil ki!..

“Başımızı inimizden çıkaramaz hale geldik, çünkü çıkardığımız anda keklik gibi avlanıyoruz” diyemiyorlar da asılsız iddialarla yenilgilerini gizlemeye çalışıyorlar.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), daha geçen gün PKK’nın suikast biriminin sözde komutanını Irak’ın kuzeyindeki Sincar bölgesinden paketleyip getirdi.

Terör örgütü elebaşları ve teröristler için artık Türkiye’nin elinin uzanamayacağı pek bir yer kalmadı.

Etraflarındaki çemberin gittikçe daraldığının farkındalar ve iftiralarla dünya kamuoyundan sempati toplayarak paçayı kurtarma çabası içindeler.

Bu ilk yalanları da değil.

Hatırlarsanız bir süre önce de Irak’ın Duhok kentinde sivilleri hedef alan bir saldırı gerçekleştirilmiş ve hemen ardından TSK’yı hedef alan bir kara propaganda başlamıştı.

Terör örgütünün dolmuşuna binen Iraklı bazı yetkililer ve politikacılar da Türkiye aleyhinde açıklamalarda bulunmuştu.

Ankara saldırının TSK tarafından gerçekleştirilmediğini somut kanıtlarıyla ortaya koyunca hepsi dut yemiş bülbüle döndü.

Terör örgütünün son yalanına destek vererek TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddiasını gündeme taşıyanlar da karşılaştıkları sert tepkiler üzerine kıvırmaya başladılar.

Neymiş efendim, aslında TSK’yı suçlamıyorlarmış fakat ortada ciddi bir iddia varmış ve bu iddianın soruşturulmasını istiyorlarmış.

Ordumuza böylesine ağır bir ithamda bulunarak terör örgütünün değirmenine su taşıyanların yaptığı ifade özgürlüğüyle açıklanamaz.

Yapılan vatana ihanetten başka bir şey değil.

Ne yazık ki biz Türkiye’de MİT’in operasyonlarını deşifre etme girişimi gibi hiçbir ülkede benzerine rastlanamayacak ihanetlere şahit olduk.

Amerikan bayrağına sarılıp uyuyanları ve Yunan bayrak direğine dolananları gördük.

İhanetler gerektiği şekilde cezalandırılmazsa hainler daha çok cesaretlenir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan dönüşü basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “kimyasal silah” iftirasını ortaya atanlardan hesap sorulacağını söyledi.

Biz de bunun bir an evvel gerçekleşmesini bekliyoruz.