Ülkelerin iktisadi beklentileri, ekonomi verileri genel olarak her ülke için olumlu ve olumsuz sonuçları işaret ettiği için kısır döngü şeklinde, belli bir periyot sarmalında devam ediyor. Tüm dünya, öncelikle yaklaşan Aralık ayında yapılacak bu yılın son FED toplantısına dikkatlerini toplamış durumda, bekliyor. Olası gelişmeler üzerinde, ekonomileri için ortaya çıkabilecek etkileri anlamaya ve ön çıkarımlar yaparak önlemler almaya çalışıyorlar. AB, Çin, Japonya ve gelişmekte olan ülke ekonomileri hatta neredeyse tüm ekonomiler de, mali ve üretim ekonomisi açısından küreselleşmenin bir sonucu olarak ahtapotun kolları gibi birbirine kenetlenmiş bir görüntü arz ettiklerinden, dikkatli bir şekilde mercek altında tutuluyor.
Ülkemizin ekonomi mozayiğinin geleceği, yapılan 1 Kasım Genel Seçimi sonrası milletin tek başına iktidar yolunu tercih etmesine bağlı olarak, piyasaların canlanacağı ümidiyle geçti. Genel olumlu beklentinin, ekonomi ve toplumsal alanda gerçeğe dönüşmesini tüm kalbimizle istememize rağmen, başarılı olunup olunmayacağı, işin kolaycılığı seçilip kısa vadeli, siyasi ikbal uğruna popülist politikaların mı yoksa TÜRKİYE’nin ekonomik, siyasi, kültürel ve toplumsal önceliklerinin mi tercih edileceğinin cevabını ise ünümüzdeki yıllar verecek.
Esas üzerinde durulması gereken konu şu; burada önemli olan nokta tek partili iktidar yönetimleri, ülkelerin ekonomik, siyasi, kültürel açılardan daha ileriye gitmelerini sağlamada doğru bir tercih midir yoksa birbirlerini denetleyebilecek konumdaki koalisyon hükümetleri mi? Bu soruların cevabı kesin bir şekilde verilebilir mi yoksa ülkeden ülkeye değişebilir mi? Ülkeler bu amaçla incelendiğinde, her iki durum için yani tek başına veya koalisyon hükümetlerinin başarılı veya başarısız olduğu sonuçları görmek mümkün.
Ülkemize gelince; seçim öncesi toplumun bir kesimi tek başına iktidar olan hükümetlerin başarılarını sürekli anlatırken, diğer bir kesim toplumun koalisyon hükümeti tarafından yönetileceği pozisyonuna hazırlandı. Sonunda millet, son iktidar partisini tek başına yine iktidara getirdi. Hem iktidar partisi, hem de muhalefet partileri başta olmak üzere 80 milyon vatandaşımız için de film yeni başlıyor. Nasıl ki borcun ödeme zamanının çabuk geldiği gibi, iktidar partisi dört yıl sonra yapılacak bir sonraki genel seçimin de hemen geleceğinin önemini anlayıp, başta toplumsal barışı ve birlikteliği sağlayacak, birilerini ötekileştirmeyen huzur ikliminin şartlarını oluşturacak atılımları yapmalıdır. Seçim öncesi her alanda verilen sözlerin yerine getirilmesini beklemek toplumun hakkı ve takipçi olması kadar da normal bir şey olamaz, çünkü belki de bir çok vatandaşımız verilen sözlere güvenerek oy verdi. Toplum şimdi ekonomik, siyasi, hukuki, kültürel alanda söylenenlerin yapılmasını bekliyor. Muhalefet partilerimizin ise, ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlamak ortak paydasında her konuda gelişmesini temin amacıyla yapıcı eleştiri çizgisini tercih edip, iktidar partisinin daha iyi hizmetler vermesini zorlayacak politikaları mı dizayn edecekler yada işin kolayını seçip yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan, dostlar alış verişte görsün türünden eleştiri metodunu mu seçeceklerinin takipçisi olacağız.
Ülkemizin yönetilmesinde önemli olan konunun, yönetimin iktidar veya koalisyon hükümeti şeklinde olmasından ziyade, alınacak tedbirlerin toplumumuzun ihtiyaçlarını giderecek biçimde öncelik sırasına göre belirlenip, basiretli ve dürüstçe uygulanmasıdır. Değilse, örneğin ekonomi deflasyonist ortamdayken genişletici maliye (kamu harcamalarının, kamu yatırımlarının ve transfer harcamalarının artırılmasını, vergi oranlarının düşürülmesini) ve genişletici para (emisyon hacminin artırılması, reeskont faiz oranının düşürülmesi, açık piyasa işlemleri yoluyla piyasadan değerli kağıtların satın alınması) politikalarının; ekonomi enflasyonist şartları içerdiğinde ise daraltıcı maliye ve para politikalarının; yine istikrarlı ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, işsizliğin % 5’e ve enflayonun %3’e düşürülmesi, yüksek teknolojili mallar üretip ihraç edilmesi, beşeri sermaye niteliğini artıracak eğitim politikalarının uygulamaya konulması, gerektiğini herkes bilir. Bilmek tabi ki güzel bir şey ama pratiğe dökülmesi gerekir. Bunu ülke olarak başarabilirsek, geleceğimizin şimdikinden her alanda daha iyi olacağı gibi, bizi daha parlak günlerin beklediğini görürüz. Aksi halde, gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer almaya devam ederiz ve hemen zamanı geliveren ilk seçimde millet, nasıl yönetildiğinin faturasını yönetime keser, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ama olan, kaybedilen ve telafisi imkansız yıllara, fakirlik girdabından kurtulamayan Anadolu’nun yığın vatandaşlarına yani bizlere olur. Bu nedenle 80 milyon olarak; temiz niyet ve yapıcı eleştiri ortak paydasında ülkemizin refahını yükseltmek için çalışmalıyız, çünkü bir tek gemimiz var ve hepimiz o geminin içindeyiz.
Soru: Bir ülkenin milli gelirinin artması, ihracatını artırır mı? Neden?...
Sözün Gözü: Dünyalık her makam geçici, gönüllerdeki ise kalıcı ve ebedi.