Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, perşembe günü Afyonkarahisar'a yaptığı ziyaretin ilk durağı olan Valilikte basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Açıklamalarından bir tanesinin bize göre önemle altı çizilmedi. Çok yoğun olan gündemin hengâmesi arasında yeterince üzerinde durulmasa da, açıklamanın bu kısmı bazı dikkatli gözlerden kaçmadı.
Cumhurbaşkanı, ''Bölgemizde olağanüstü şeyler oluyor. Bir tarafta Suriye'de, bir tarafta Irak'ta olup bitenler olsun. Bölgede büyük bir istikrarsızlık söz konusu'' dedi.
Gül, bunların önümüzdeki yıllarda hemen durulmayacağının görüldüğünün altını çizerek, ''Böyle bir durum içerisinde biz Türkiye olarak kendimizi daha sağlamlaştırma, önümüzdeki problemleri ayıklamak, Türkiye'yi her bakımdan daha konsolide etmek birinci önceliklerimiz hep bunlardır. Tüm bunları yaparken de bize karşı kullanılacak maalesef olumsuzluklar söz konusudur. Bütün bunları gündemimizden çıkarmak ve temizlemek, bizim şu anda birinci önceliğimiz budur. Bu konulara herkesin de tabii ki yardımcı olması gerekir. Şüphesiz ki eleştiriler olabilir, tavsiyeler olabilir, görüşler olabilir ama neticede uygulanan politikalar Türkiye'nin geleceğini daha parlak yapmakla ilgilidir'' ifadelerini kullandı.
Başbakan da geçen hafta içinde Katıldığı 5. Büyükelçiler Konferansı’nda “Barışın tesisi için çabalarız ve çabalıyoruz ama her an, her imkânımızla savaş için hazırız” dedi.
Hayır, “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günler” teranesini okuyacak değilim.
Fakat bölgede ciddi bir gaz sıkışması var. Ciddi sonuçlar doğuracak gelişmeler yaşanıyor, yaşanacak. Buna dikkat çekmek istiyoruz sadece.
Kimilerine göre üçüncü dünya savaşının ayak sesleri,
Kimilerine göre BOP projesinin haritaların değişeceği safhasındayız,
Kimilerine göre Türkiye’nin Güneyinde Şii kuşağı oluşturma çabaları,
Kimilerine göre Türkiye’nin Güneyinde Kürt kuşağı oluşturma çabaları,
Kimilerine göre de tarihi misyonuna sahip çıkma çabasındaki Türkiye’ye ders verme amaçlıdır tüm bu toz duman.
Kimilerine göre Osmanlının yıkılışı hala devam etmekte,
Kimilerine göre Türkiye kabına sığmıyor artık,
Hepsi ve/veya daha fazlası. Görüldüğü üzere senaryo ve komplo teorileri çeşit çeşit. Her ihtimalde Türkiye esas oğlan. En azından konunun dışında kalması düşünülemez.
Nasıl düşünülemez pek ala düşünülebilir diyecekler vardır. Anlatalım o zaman. Mesela Suriye ile yaklaşık 1000 km kara sınırımız var. Suriye’ de Araplardan sonra yaşayan en büyük etnik topluluk Türk ve Türkmenler. Suriye’de yaşanan iç savaş dolayısıyla nerdeyse her hafta bir top mermisi sınırlarımız içine düşmektedir. Sığınmacıları söylemiyoruz bile. Yukarıda da bahsettiğimiz Şii veya Kürt kuşak oluşturma çabaları da cabası.
Irak merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi arasındaki tırmanan gerilim ve sıcak çatışma ihtimali. Talabani’nin devre dışı kalması. Türkiye’nin Suriye’den sonra Irak’ta da bir iç çatışma ihtimali ile yüzleşmesi ihtimalini doğurmuştur. Tüm bu olaylar cereyan ederken Müslüman Dünya adına racon kesme hakkı noktasında İran ile devam eden örtülü it dalaşı da gözden uzak tutulmamalıdır. İran Türkiye’nin elini zayıflatmak için elinden geleni yapmaktan çekinmemiştir ve çekinmeyecektir de.
Netice;
Türkiye bölgedeki tansiyonu yükseltmemek için elinden geleni yapmıştır. Sonrasında da bir süre tansiyonu düşürmek için elinden geleni yaptığı insaf sahibi herkesin malumudur.
Tabir yerindeyse “tecavüz kaçınılmazsa…” durumu ile karşı karşıyayız. Etrafımız kaynıyor.
Türkiye 1990 larda şimdi yapılanın tam aksini yaptı. Pasif kalmayı tercih etti. Sonuç ne oldu? Türkiye’nin kırmızıçizgisi saydığı Kürt devleti Kuzey Irak’ta de facto da olsa kuruldu.
Oyunun içinde değilsen ancak seyirci kalıyorsun yani. Bu yönüyle bakarsak son yıllarda Kuzey Irak Kürt yönetimi ile kurulan iletişim çok yerinde bir adımdır. Bu adımın İran-Irak-Suriye Şii bloklaşmasına karşılık da atılan bir adım olması önemini ve anlamını bir kat daha artırıyor.
On yıllarca sürdürülen, kokmaz bulaşmaz, teflon dış politika anlayışının böylesine her daim kaynayan bir coğrafya’da geçerliliği yoktu zaten. Bu siyasetin terk edilerek pro-aktif dış politika, inisiyatif alan dış politika, oyun kuran dış politika, ortaya kart süren dış politika anlayışına geçilmesi zamanı ve mekanı iyi okumanın bir sonucudur.
İmralı görüşmelerine de bu açıdan bakmak hakkaniyetin bir gereğidir. Oluşturulan olumlu hava ucuz siyasi çekişmelere meze yapılmamalıdır.
Devlete son 30 Yılda her anlamda ciddi zarar vermiş bir sorunun çözme çabası olarak bakmak lazım bu sürece. Devlet meselesi olarak görmek lazım.
Biliyoruz, bazı şeyleri kabullenmek kolay olmuyor. Gerçekten de barış, savaştan daha çok bedel istiyor bazen.
Ne diyor Çankaya sakini; Olağan üstü şeyler yaşıyoruz, herkes aklını başına alsın. Daha ne desin. Baltaları çıkarın toprak altından mı diyecekti. Bulunduğu makamın ciddiyeti ancak bu kadar söylemesine izin veriyor. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.