Yavuz Sultan Selim Alevileri katletti,
Abdülhamit Kızıl Sultan,
Vahdettin hain,
4. Murat ayyaş,
Kanuni Sultan Süleyman Hürrem Delisi…
Ülkece maşallahımız var. Ecdadımıza takmadığımız kulp kalmamış.
Resmi tarih adına dayattıkları ideolojik propaganda hepimizin beynini yıkamış.
Adım attığı her coğrafyaya; adalet, refah getiren ve toplumuna insan olduğunu hatırlatan Osmanlı’nın ne kadar sultanı varsa kulp takan, garip bir tarih anlayışı…
29 Mayıs günü Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan İstanbul’da 3. Köprünün temelini attılar. Köprüye Yavuz Sultan Selim adı verildi. Akabinde hemen tuhaf haberler. “Aleviler bu köprüden geçmez”.
Neymiş efendin, Sultan Selim Alevi katliamı yapmış. Bu yüzden Aleviler bu köprüden geçmez.
Benim bildiğim; Şah İsmail, mezhep değiştirmeyen Anadolu halkını, şehir meydanlarında kurdurduğu dev kazanlarda kaynayan suyun içine atıyordu. Yavuz’un seferi sayesinde gerek Anadolu, gerekse komşu coğrafya halkı zulüm altında kıvramaktan kurtuldu.
Ayrıca Şah İsmail’in dayattığı mezhep ile bugün Anadolu’da varlığını devam ettiren Alevilik her açıdan dünya kadar farklılık içeriyor. Alevi’si, Sünni’si, olsa olsa Yavuz Sultan Selim’e minnettardır bölgeye getirdiği huzur nedeniyle.
Bu konuyla ilişkilendirdiğim asıl mesele resmi tarih ve bu tarihin ecdada takındığı kötü tavır.
Cennet Mekân Abdülhamit’e Kızıl Sultan diyen, Vahdettin’i hainlikle suçlayan, 4. Murat’ı ayyaşlıkla itham eden bu tarihin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Osmanlı’nın içten çürümesini alkole bağlayan 4. Murat zamanında, içkili bir gencin sigara içerken uyuyakalması nedeniyle İstanbul’un yarısı yanmış. Çürümeyi engellemek ve buna benzer felaketlerle karşılaşmamak için alkolü, tütünü yasaklamış Murat Sultan. Varın görün ki kendisine ayyaş demişler.
Ben ilkokul kitaplarında, Atatürk’ün küçük bandırma vapurunda, gizli bölmelerde saklanarak Samsun’a geldiğinin anlatıldığını hatırlıyorum.
Bu bilgi lisede biraz daha revize edilmiş olarak çıkıyordu karşımıza.
Daha sonra, artık sivil tarih kaynaklarına ulaştıkça, aslında kazın ayağının öyle olmadığını, bandırma vapurunun bir vapur olmadığını, Osmanlı’nın en büyük şileplerinden birisi olduğunu, Atatürk’ün Padişah tarafından görevli gönderildiğini, hatta yanında hatırı sayılır miktarda hazineden altın gümüş götürdüğünü öğrendik.
Kendisini “Sultanım, Mustafa Kemal cumhuriyetçidir. Anadolu’da halkı örgütler ama sonrasında saltanatla ilgili düşünceleri çok hayra alamet değil.” diye uyardıklarında: “Memleket kurtulsun, varsın idare cumhuriyet olsun.” diyecek kadar fedakâr bir Osmanlı Padişahına; “İngiliz gemisine bindi ve kaçtı.” diye iftira atacak kadar pervasız, hain ilan edecek kadar zavallı tarih kitabı yazarlarının ve bunun savunucularının genç beyinlerimizi zehirlemesine daha fazla izin verilmemeli.
Bizim deli diye ilan ettiğimiz Rus Çarı Petro, Rusya’da Kahraman Petro olarak anılıyor. Avrupa, tarihinde başarısızlıklarla anılan krallarından bile övgüyle bahsediyor. Biz ne yapıyoruz? Tarihi şerefli ve şanlı başarılar ve zaferlerle dolu, adalet, hak ve hukuk timsali ecdadımıza garip ithamlarda bulunup neredeyse dalga geçilmesine çanak tutuyoruz.
Bu tarih anlayışı ve tarih eğitimi anlayışı değişmeli.
Milli eğitim Bakanımız Nabi Avcı, okullarda okutulan tarih kitaplarının değişeceği sinyalini verdi. Ancak buradan bir tehlikeye de dikkat çekmek istiyorum.
Talim terbiye kurulunda görev yapan öğretmenlerin büyük bir kısmının resmi ideolojiyi benimsemiş öğretmenler olduğu konusunda bilgiler dolaşıyor.
Tarihi doğru manada bilen, anlayan ve yorumlayan eğitimcilerin yazması gerektiği tarihi gerçeklerin, ideolojiler içerisinde evirilip çevrilip onurumuzu incitecek bir şekilde yeniden karşımıza çıkmasını istemiyorum.
Tarihimiz bir bütün. Türk devletlerini, Selçuklu’yu, Osmanlı’yı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni potada doğru eriten ve bu devletlerin aslında tek devlet olduğu gerçeğini kabul eden bir anlayışla aktarılmasını istiyorum. Umarım beklentilerim karşılanır. Ve çocuklarımız ecdadını doğru tanır.