Geçtiğimiz gün Marmaris’te başlayan orman yangınları toplumun bir kesimini birleştirirken, diğer bir grubunu ayrıştırdı.
Doğal zenginliklerimize ve milli kaynaklarımıza zarar vermekte olması iyi niyetli insanları üzerken, kötü niyetliler yangına müdahalenin eksik kaldığı söylemiyle devlet yönetilemiyor mesajı verme gayretine girdiler.
Başta Tarım Bakanı olmak üzere olaya müdahale etme durumunda olan herkes hareketlendi. Devlet kaynakları, yerel yönetimlerin imkanları seferber edildi; TSK da dahil olmak üzere.
Toplumu kışkırtanlar milletin sırtından bir yerlere gelen nankörler. Bir sanatçı bozuntusu hemen helikopter bozuk yaygarası başlattı. Bir siyasi hemen hükümet aleyhtarlığı pazarlama yarışına girdi.
Aynı durum Suudi Arabistan Prensi’nin Türkiye ziyareti vesilesi ile yapıldı. Yok, beden dili imiş olmadı, efendim dün kara denilene bugün ak deniliyormuş.
Türlü tezvirat.
Milli siyaset diye bir kavram var. Milletin menfaati neyi gerektiriyorsa o şekilde duruş sergilemek anlamında. Bizde milliyetçiliği kullananların çoğunda da halkı, milleti dillerine pelesenk edenlerde de bu duruşu göremiyoruz maalesef.
Seçimler yaklaştıkça kavga ve bölme kültürü tavan yapıyor. Her olay ve gelişme toplumu kutuplaştırma ve devleti yönetenleri kötüleme için kullanılıyor.
Yine geçtiğimiz günlerde yayınlanan HSK tayin kararnamesi bunlardan biri. İçeriği didik didik edilerek şunlar cezalandırıldı, bunlar ödüllendirildi yollu söylemler türetiliyor. Satır aralarından bir edebiyat çıkarmaya çalışılıyor.
Her gelişme ve olaydan bir şeyler çıkarma gayreti göze çarpıyor.
Bu ülkede siyaset yapmak, siyaseti takip etmek ömür törpüsü.
Milletimiz de seviyor aslında bu türden haberleri. Her malın, her haberin mutlaka müşterisi var.
Prim verilmese yalana ve yanlışa, sönüp gidecek.
Ekonominin gidişatı iyi olmayabilir, haksızlık ve adaletsizlikler mevcut bulunabilir. Bunlar olmaması istenen ama ne yazık ki olan şeyler.
Yaşadıkça başka neler göreceğiz bakalım?
Lakin meseleler kutuplaşma vesilesi yapılınca aslında doğru da yanlış da aynı şekilde ve taraftarlık kültürü içinde değerlendiriliyor. Yanlış yapanlar kendilerini saklayabilirken, doğru yapanlar kamuoyunun gözü önünde kötü durumlara düşürülüyor.
Evet, yanlış yapanlar ve yanlış yapılan işler de eksik değil. Adalet düşüncesini yaralayan uygulamalar mevcut. Kendilerini saklayabilen tipler bu türden bulanık havalardan besleniyorlar.
Karşı tarafın eleştirileri için haklı olanları haksız olanlara maske yaparak savuşturuyorlar.
İyiyle kötüyü bulamaç eden bu karalama ve sahip çıkma kültürü toplumu yanlış kararlar almaya itiyor. Doğrunun içinde yanlış, yanlışın içinde doğru olabileceğini söylemeyi bırakın, net doğru ve yanlışı ifade etmek bile zorlaşıyor.
Sosyal medya üzerinden itibar suikastı yapanlardan tutun da görevi yalan-yanlış üretme olana kadar kirli bir alan mevzubahis.
Bu kadar hengâmede toplumdan her şeyin doğrusunu ve yanlışını kendisinin bulmasını beklemek doğru değil. O nedenle dezenformasyon konusunu düzenleyen yasayı önemsemek gerekiyor. Ancak iyi düzenlenmek ve sağlıklı biçimde uygulanmak şartıyla.
Bir an önce seçimler yapılsa da toplum biraz normalleşse demekten kendimizi alamıyoruz. Seçime giderken güç sahiplerine haklı eleştirileri dikkate alma, muhalif ve kötü niyetlilere de izan tavsiye ediyoruz.
Bürokrasi ve siyaset başta olmak üzere yanlış yapanlara cezalarının verildiği, doğrunun da her daim korunduğu bir ortam istiyoruz.
Bu konuda somut adımlar atılsa iyi olur…