Dağlım, zifin çiçeğim, kalbine imrendiğim…
Mektubunu aldım. Bir kez okudum, yüz kez dalıp gittim. Yüz kez okuyup, aynı sözü tekrarladım: Çiçek kılığına girmiş insan, insan kılığına girmiş çiçeksin sen.
O kırılgan, o uysal tebessümünü, aynı zamanda her zaman karşındaki insana yardıma hazır, açık yürekli bakışını özledim.
“Sevgi sözcükleri ok gibidir, çok kullanıldığında hepsi değilse de bir kısmı hedefini bulur.”
İşte tam da buydu Dağlım. Senden, beni öven, yüreklendiren, elimden tutan, içime dokunan öyle çok söz duymuştum ki, bir yerden sonra serzeniş ve eleştiri cümleleri kurduğunda bile, ben bütün sözlerini “seni seviyorum” olarak duyuyordum. Abartmıyorum. Duygusallık da değil bu. Sebebi şu ki, söylerken içimi sevinçle dolduran o saf ve temiz gülümsemenle söylüyordun. Çok zaman seninle konuşurken ‘evet’ ve ‘hayır’ bile aynı anlama geliyor, evet ile hayır kelimeleri kalbimin kapısını tıklatman oluyordu. Derin bir uyum ve tebessüm ile konuşurken senin söylediklerini de ben söyledim sayıyor, seni dinlerken içimden, “Allah’ım ne güzel konuşuyorum” diyor ve nasıl da mutlu oluyordum.
Özledim ya ne dediğimi bilmiyorum! Olsun, eksik fazla her ne yazarsam yazayım, sana yazıyor olmaktan mutluyum. Nedir ki zifin çiçeğim, nedir ki, sen hiçbir şey söylememiş olsan bile, yalnızca “teşekkürümü dua olarak etmeyi tercih ediyorum” dediğin için severdim ben seni.
Ahh… Sabahları ve otobüs terminallerinde beni beklettiğinde de, ineceğimiz durakları şaşırdığında da, bize ait olanları bilerek eksik saydığında da, yenilmesi zor poğaçalar yaptığında da aslında “şımarıyordun” ve şımardıkça daha çok seviyordum seni. Sana dönüşün, sana kavuşmanın o tanıdık fakat her seferinde yenilenen heyecanlarını… O tatlı sabahlarda bizi bekleyen ıhlamur kokularını da özledim Dağlım.
Seninle, insanları oldukları gibi kabul edip en çekici yönlerini görmek gerektiğini konuşmamıştık konuşmasına lakin birbirimize böyle davranmıştık sevgimizin gereği olarak. ‘Gereği olarak’ demem de eksik bir cümle zifin çiçeğim. Sevgimizde “gereklilik” gibi soğuk sıfatlara yer yoktu, sevgi kabulleniş, sevgi sabır, sevgi merhametti çünkü.
Dağlım. Bu günlerde seni bazen güneşin bereketi bazen de Ay’ın ürkekliği ve hüznü olarak anıyorum.
Dağlım. Yaşıyor olmayı nimet bilen ve şükrederek yaşayan insan için… Yaşamak ve dahi sevmek, bir kucak dolusu gülü, dikenleriyle beraber şikâyet etmeden göğsüne bastırmaktır. Bir kucak gülü dikenleriyle göğsüme bastırdım; kalbim gül kokusuyla, kalbim şükürle doldu.
Her dem, güneş gibi tazesin ve eskimiyorsun. Güneşli havalarda sana sarıldığımda, yeni ütülenmiş keten örtüler gibi kokuyordun, ben senin kokunu da özledim Dağlım.