Hepimiz Ölecek Yaştayız!

Cem Ali Yaman

Ölüm öldürülmüyor kabir kapısı kapanmıyor der Bediüzzaman. Çünkü her insan ölecek yaşta der Şems Tebrizi. An be an ölüyoruz. Yaş makam para güç zayıflık fark etmeksizin ölüyoruz. Gazze’de de olsak Los Angeles’ta da olsak ölüyoruz. Boğulsakta yansakta yatakta uzansakta feci kazaya uğrasakta ölüyoruz. Her an ölmenin sırrına erenler sonsuzlukta bir anı görenler olmuştur. İçimizdeki ebed arzusu, dünyanın elimizden kayıp gidişi, usul usul her şeyi terk edişimiz, sonbahardan sonra gelen kış, her gece başını koyduğun yastık, mezarlıklar bize ölümü hatırlatıyor daha da önemlisi hatırlatması gerekiyor.

***

Bir dostumun Gassal dizisi üzerine bir şeyler kaleme almayı düşünmüyor musun sorusu ile yazıya temkinli de olsa yazmaya başladım. Popüler kültürün doğurduğu çokluk travması ruhumu ürkütsede reklamın iyisi kötüsü olmaz düşüncesi ile bir gün yaşayacağımız ölümü sizlere can kırıkları penceresinden sunmanın telaşına düştüm. Ölmemiştim henüz, deneyimlemediğim bir sahada bir şeyler söylemenin zorluğunu benliğimde dolu dolu yaşıyordum.

Neydi bu ölüm ki herkesin bir meftun bir biçare halini içinde barındırıyordu. Lezzetleri acılaştırıyor, yaşamın akıbetini dizayn ediyordu. Gassal dizisi ve Gassal mesleği bir kenarda dursun, ölüm ve ölümle ilgili malumatın en belirgin olanı bedenin ve ruhun birgün toprağa düşecek olması ve o sürpriz buluşmanın gerçekleşecek olması ve insanın namütenahiliği ve aynı insanın her şeyi terk edeceğini bile bile hayata sımsıkı sarılması hadisesidir. Bu olay bir dualizm yahut bir paradoks olaraktan da karşımızda durmaktadır.

Velhasıl konumuz ne popüler bir dizi ne de Ahmet Kural’ın kestiği rol. Reklamın iyisi kötüsü olmaz diyerek bu hadisenin unuttuğumuz ölümü bir nebzede olsun bilincimize dokundurduğunu bize ölümü hatırlattığını düşünerek hazır unutulmaya yüz tutmuş sanki dünya cennetmiş, ölüm ölmüş gibi canda kırıkları var eden bu psikotik hali fark etmek ve ölümün anlamına ermektir. Bu anlamın ilk basamağı Hepimizin Ölecek Yaşta olmasıdır.

Hepimizin ölecek yaşta olması akla ikinci soruyu getiriyor. Peki, dünyanın bin bir türlü lezzeti elemi mükâfatı mücazatını terk ettikten sonra yani dünya ile bağımız kalmadıktan sonraki süreç nasıl işleyecek toprağa düşen beden bedenden sıyrılan ruh ne hale gelecekti? Aklını idrakini bedeninde taşıyan herkes bir gün öyle ya da böyle öleceğini bilir. Bu bilinç halini sürdürmek er kişi için kolay her kişi için zordur. Pek çok kişi bu bilinç halinin verdiği ızdırapla ruhtan kaçar, sanki ölmeyecekmiş gibi yaşamak ister. Deve kuşunun avcısını gördüğünde kafasını kuma gömmesi gibi yaşamın akışına gömer ölümü unutmak ister!

Hayatın ölüm yokmuş gibi sürdürülme arzusu canımızda kırık meselelerden bir tanesidir. Ölüm; yaş, cinsiyet, ayırt etmeksizin geliyor. Dünya da kendi ölümünü bekliyor.

Bizim meselemiz ölümle ölmeyen sonsuzluk meselesidir. Biz kimiz? Öleceğini bilen, niçin nasıl yaşaması gerektiğini ortaya koyan birisi miyiz? Ölümün bir fantezi olmadığını insan elbet anlayacaktır. Ölümü bir son bilenler son olmadığını kavrayacaktır. Mesele ölüm de değil. Bu kadar tattırılmış, deneyimlendirilmiş lezzetler, anne baba kardeş evlat dost gibi nimetler ölümle bir daha görüşmemek üzere yok olma ihtimali karşısında aklı başında olan bir insanın cehennem de olsa devamı olsun yeter ki feveranında hükümsüzleşmektedir.

Dostlar, insan ölümün ürkütücülüğünden, korkutmasından yalnız ve yalnızca cennetin varlığı ile aşabilir. Ölümü güzelleştiren sonsuz cennet, sevdiklerinle sonsuz birlikteliktir. Onlarla sonsuz iyilik hali ve en en güzeli Allah’ın varlığıdır. Her an öleceğini bilen insan nasıl yaşar heran sonsuz cenneti bilen insan neden ölümden korkarak yaşar? Kalbime soruyorum.

Sevgili dostlar ölüm bir yokluk değil mekân ve vücut değişikliği mekân değişikliğidir. 124.000 peygamberin bir o kadar evliyanın, Allah dostlarının, güzel insanların, Allah’ın hak kitabı Kuran’ın bahşettiği ahiret hayatı yani sonsuz hayat, cennet mükâfatı ve cehennem mücazatı ile bizleri bekliyor. Ölümün korkutması, yaşamı niçin yaşamalıyım düşüncesine sevk etmesi, yaşamı düzenlemesi ve ölüm sonrası hayata giden dünyadaki seçimlerimiz ve tercihlerimiz hususunda önemlidir. Ölümün güzel tarafına erişebilmek adına yaşamın güzel tarafına ulaşmak gerekir.

Tıpkı ölümü tatmış Şair Adil Erdem Beyazıt’ın şu sözlerinde olduğu gibi! Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm! Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm!