Batı dillerinde kullanılan ve dilimizde de yaygınlaşma eğilimi gösteren ‘empati’ kelimesine hiç ısınamadım. İçerik olarak çok fazla itiraz etmem, çünkü insan ilişkilerinde bir aşamayı ifade eder. Lakin, köken olarak ve ses açısından pozitif bir çağrışım yapmıyor. İnsanı rahatlatıcı, huzur verici bir ses tonunun olmadığını düşünüyorum.
Benim yerine tercih ettiğim kelime ‘hemhal’ olmak. Bize ve kültürümüze bu daha yakın. Zira hemhal olduğunuz zaman araya bir hiyerarşi koymadan, kendinizi karşınızdakinin bedenine yerleştirmiş ve onun pozisyonuna göre kendinizi konumlandırmış oluyorsunuz. Söyleniş bakımından da rahatça telaffuz edilebilecek bir kelime gibi geliyor.
Bu tabii ki şahsi tercihim. Başkaları görüşüme katılmak zorunda değil.
Empati kelimesine bakarak, yani anlamını çok da idrak edemediğimiz bir kelimeye istinaden Batıya hayran olmamıza gerek yok. Maddi ve manevi olarak idrak ve kendimizi başkasının yerine koyma kültürüne sahibiz, ama haberimiz yok.
Empatinin aynı anlamı vermediğine inanıyorum. Empatide ‘karşınızdakinin pozisyonunu anlama’ söz konusu. Onu belli ölçüde tolere etmeyle karışık bir derecelendirme mevcut. ‘Seni anlıyorum’ diyorsunuz. Oysa belki karşı taraf sizin kendisini anlamakla yetinmenizden tatmin olmuyordur.
O durumda anlamakla yetinmenin bir getirisi olmaz. Karşıdaki bundan memnun olmayabilir. Muhatabınızın muhtemelen anlaşılmaktan ziyade, sizin onun derdiyle dertlenmenize ihtiyacı var.
Bizim inanç sistemimiz kesinlikle hemhal olmak üzerine kurulu. Karşınızda bulunan insanın yerinde olmanızı, derdiyle dertlenmenizi, üzüntüsüyle üzülmenizi ister. İyi olarak değerlendirilen insanlar hemhal olabilenlerdir.
Hemhal olmak iyilik maksadıyla olmalı. Kötülükte hemhal olmanın bir getirisi yok.
Son dönemlerde toplumumuzun belki en fazla ihtiyaç duyduğu şeylerde biri hemhal olmak. Siyasette, toplumda, ailede veya iş ortamında insanlar aşırı derecede bireyci, egoist. Sadece kendini ve menfaatlerini düşünüyor. Empati bile kuramıyor. Bu durumda hemhal olmalarını düşünülemez tabii ki.
Mesela topluma önder olmaları beklenen siyasiler çok keskin söylemler kullanıyorlar. Liderler toplum menfaatleri doğrultusunda hareket ediyor, toplum yararına çalışmaları savunuyorlarsa söylenecek söz olmaz. Ama tehditkâr bir tavırla toplumu ve üyelerini hedef alanlar hemhal olamıyor. Dolayısıyla, kaybediyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle hemhal olma kültürü tartışıldı, birlikte yaşama ahlakının gerekleri konuşuldu. Anlaşılan meselenin daha fazla konuşulması gerekiyor.
Son dönem eğitim reformlarına baktığımızda buna yönelik belli adımların atıldığını söyleyebilirim. Yeterli olduğunu düşmememe rağmen gene ‘doğru yönde, gerekli bir adım’ olarak değerlendiririm.
Eğitim politikalarımızın yanında, STK’larımız, Diyanet İşleri teşkilatı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi resmi ve sivil makamlarımız başta olmak üzere meseleye daha fazla kafa yormaya ihtiyacımız var. Mevcutlara ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştıranlara lafım yok, bunlara yenileri eklenmeli; özellikle resmi kuruluşların bakış açılarını değiştirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
İnsanlar bu manevi olgunluğa ulaşmadan, toplumda düzelme beklemek hayal. Topluma din, kültür ve sosyal değer dayatalım demem. Ama olanları hatırlatmakta, onlara yön vermek için çalışmakta yarar bulunuyor.
Tahammül kültürü çok aşındı. Aile içinde bile kimse kimseyle hemhal olmuyor. Tasavvuf kültürü hemhal olmaya çok yatkın aslında. Kendi hak ve menfaatlerinden vazgeçebilen ama başkaları konusunda son derece duyarlı bireyler olmak en ideali. Ama o olmuyorsa bari kendinizi karşınızda bulunanla özdeşleştirmek gerekir. ‘Ben olsam bana ne yapılmasını isterdim’ diyebilmek lazım.
İnsanlar sağa sola hakaretler yağdırıyor, siyasetçileri acımasızca eleştirebiliyorlar. İnsan hakkı, düşünce özgürlüğü türü kelime ve kavramlara sarıldığını gördüğünüz bir kısmı kendisine veya bir yakınına bir kötülük geldiği zaman feveran ediyor, kızıyorlar.
Sonra gelsin ‘beddua seansları’, ‘iftira seremonileri’.
Seçimden sonra gündeme gelecek olan yeni anayasa bunun için resmi anlamda bir fırsat. Toplumsal kodlar bir kez daha belirlenecek. Sınırlar yeniden çizilecek. Anayasa bir toplum sözleşmesi haline getirilebilirse, pek çok mesele ve anlaşmazlık da karara bağlanacak.
Biz eskiden böyle değildik. Orijinalimiz bundan farklıydı. Hemhal olabilir, kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de isterdik. Hatta daha iyi durumda olanlar kardeşini kendine tercih edebilirdi. Bu hemhal olmanın ötesinde bir durum.
Bu konuda daha fazla neler yapabileceğimize kafa yormalıyız.