Herkese merhaba sevgili okurlarım. Bugünkü yazımı bir sosyal sorumluluğu yerine getirmek adına kaleme almak istedim.
Bu hafta Organ ve Doku Bağışı Haftası. Ülkemizde, 3-9 Kasım ‘Organ ve Doku Bağışı Haftası’ olarak kabul ediliyor. Hafta boyunca hem Sağlık Bakanlığı hem Sağlık İl Müdürlüğü hem de hastaneler ve personelleri çeşitli etkinlikler düzenledi.
Ben de bu özel çalışmaya bir katkıda bulunmak için ve organ bağışı bekleyenlerin sesi olmak adına üzerime düşeni yapmam gerektiğini düşündüm.
Organ bağışı gerçekten çok önemli bir konu. Ülkemizde yaklaşık 30 bin kişi organ yetmezliğinden mustarip. Ne yazık ki günde 8 kişi nakil beklerken yaşamını yitiriyor. Hayata tutunmak için, bir umutla organ bağışı bekleyen çok sayıda insan var.
Bu konuda hepimize çok iş düşüyor.
18 yaşını doldurmuş bir kişi, özgür iradesiyle Sağlık Bakanlığı’nın Organ Bağışı sistemi üzerinden, iki şahit huzurunda organlarının bir kısmını veya tamamını ölümünden sonra kullanılmak üzere bağışlayabiliyor.
Ayrıca, canlıdan canlıya organ nakli de yapılabiliyor. Bu noktada en fazla; böbrek, karaciğer ve akciğer gibi organlar bağışlanabiliyor.
Ancak sağlık sistemimiz, kadavradan nakli her zaman öncelikli tercih olarak tutuyor.
Ülkemizde maalesef ölüm sonrası organ bağışları yetersiz olduğu için, organ nakli bekleyen insanların da sayısı çok olduğu için son çare olarak canlıdan canlıya nakil yapılmak durumunda kalınıyor.
Tabi burada da çoğu zaman doku, kan gibi birçok değerin uyuşması için yakın akraba nakillerinde zorunlu kalınıyor.
Tıpkı, geçtiğimiz haftalarda annesine böbreğini bağışlayan annem gibi birçok insan sevdiğine organ bağışlayabiliyor.
Bu vesileyle ben de organ bağışçısı bir annenin evladı olarak herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum.
Hem dinimiz de bu konuda bizlere yol gösteriyor. İslam dini yaşatmayı gaye edinen yüce bir din. Maide Suresi’nin 42. ayetini kaynak gösteren din âlimleri, “Bir insanı yaşatmanın tüm insanlığı yaşatmak” kadar sevap olduğuna vurgu yaparak İslam’ın organ bağışını teşvik ettiğini söylüyor.
Bu açıdan bakıldığında da organ bağışında bulunmak gerçekten çok ulvi bir haslet.
Ülkemizde organ bağışının artması için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu konu üzerinde ısrarla durması gerekiyor. Din görevlileri ve müftülerin olumlu destekleri ile organ bağışında toplumsal bir farkındalık oluşturulabilir.
Bu konuda hepimiz elimizi taşın altına sokmalıyız. Bu hastaların hayatta kalması için tek tedavi organ nakli. Onları yaşatmaksa bizim elimizde.
Bu vesileyle, geçtiğimiz ay ananeme böbreğini bağışlayan canım anneme ve onların her daim yanlarında bulunan kıymetli babama, diyalizden kurtulup yeni böbreğine kavuşan değerli ananeme geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Teşhisi koyup, tedavi sürecini başlatan ve büyük emek veren Konya Şehir Hastanesi Nefroloji Doktoru Süleyman Karaköse’ye, Okan Üniversitesi Tuzla Hastanesi’nde ekibiyle birlikte en güzel şekilde ameliyatı gerçekleştiren Genel Cerrah Prof. Dr. Alp Gürkan hocaya, hasta kontrollerini ve tedavi sürecini sağlam bir şekilde yürüten Okan Üniversitesi Tuzla Hastanesi Nefroloji Doktoru Doç. Dr. Osman Zikrullah Şahin’e, hastane yönetimine, hemşirelere, temizlikçisinden aşçısına kadar herkese şükranlarımı sunuyorum.