Mevzu net ve sarih; zulmeden bir yapı var, adına ne derseniz deyin. İster dünya sistemi, ister modern dünyanın köleleri, ister Batı medeniyeti, ister İsrail ya da onların temsil ettiği zihniyet ne ise… Zulme karşı ve mazlumun yanında oluşumuz insani, vicdani ve ahlaki bir tavır olarak durduğumuz yeri belirler.
Mazlum, her yerde mazlumdur, çocuk her yerde masum, kadın her yerde anne adayıdır, hasta her yerde yardıma muhtaç… Kendini niçin ve nasıl savunacağından ve hatta neden hedefe konulduğundan habersiz bir insanın şikâyeti, serzenişi, isyanı ve ahı…
Dünyanın gözü önünde hem de ne olacağını bile bile, pervasızca ve hayâsızca ölüm yağdırırken bombalar, gözümüzün içine baka baka, vazgeçmeyeceğini, durmayacağını ve daha da öldüreceğini söyleyenler karşısında önce insanlıktan yana, insanın yanında duracağımızı beyan etmiş olalım.
Evet, siz dünya malikleri ve sahipleri, gücünüzün nereden kaynaklandığını görerek, insan hakları deyinde önce “hangi insanın” haklarını kast ettiğinizi bilerek, bu haliyle dünyanın güvenli ve huzurlu bir yer olmasının uzak bir hayal olduğunu görmüyor değiliz.
Hangi sebep ve bahane ile yapıyor olsanız da kadın, çocuk ve hastaların her hal ve şartta korunmaya muhtaç ve yaşama haklarının olduğunu göz ardı ediyor oluşunuz masum ve kabul edilebilir değil. Savaş ahlakı denen o prensipler bütünü, insan hakları denen o haklar bütünü nasıl da un ufak olup gitti elinizde. Ve dahi bunu bile isteye, çekinmeden ve hatta dilimiz varmıyor ama keyifle yapıyor oluşunuzu gizlemiyorsunuz. Bu kadar alenen işlenen bir zulüm karşısında insan olarak yerimiz belli olmalı.
İnandığınız ve geri kalan tüm dünya patronlarını inandırdığınız proje, plan, program ne varsa hepsini inancınız gereği yaptığınızı gizliden gizliye ama inkâr etmeden uyguladığınızı görüyoruz. Yıkmak üzerine kurduğunuz bir zihnî arka plan sürekli işliyor. İşte bunu bilinç düzeyinde bildiğimiz için Müslüman olarak yerimiz belli olmalı.
İnsanları yerlerinden yurtlarından edip arkasından sığındıkları yerde, savunmasız ve silahsız olduklarını bile bile bombalamak ve ateşe vermek hiçbir insani hiçbir vicdani ve hiçbir dini ilkeye, değere, kabule sığmıyor. Sırtınızı dayadığınız o büyük güç, size güya çaktırmadan arka çıkıp koltuk çıkarken neyin peşinde olduğunuzdan önce sadece insani bir refleksle durduğumuz yer belli olmalı.
Bunların dur durağı yok, görünen o ki olmayacak. Vicdanı henüz sağduyulu olan, kalbi henüz insaniyet namına atan, diğer insanların da yaşama, var olma, sağlıklı olma gibi en temel insani hakları olduğuna inanan kim varsa… Sesinize ve kalbinize ihtiyaç var.
Hani şu dünya için bir araya gelmiş, kurumlar, kuruluşlar, oluşumlar ve dahi ne varsa “insan hakları” adına tesis edilmiş… Geri kalan zamanda üzerinde güvenle ve huzurla yaşanacak bir dünya arzu ediyorsak durduğumuz yer belli olmalı. Diğer yandan dün şöyle olmuştu, önceki günde şöyle yapmışlardı, daha önceki gün şunu demişlerdi gibi mazeret üreten yaklaşımlar artık anlamını yitirdi.
Bir tarih ve bir medeniyet insanları ile birlikte yok edilmek isteniyor. İnancımız odur ki buna güçleri ve zamanları yetmeyecek lakin senin ve benim nerede duracağımız her şeyden önce kendimizle ilgili. O yüzden hele yerimiz belli olsun…