HDP NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

Prof. Dr. Önder Kutlu

Geçtiğimiz gün listelerin YSK’ya teslim edilmesiyle uzunca süredir merak ettiğimiz ‘HDP’nin seçime bağımsız adaylarla mı, yoksa parti olarak mı gireceği’ sorusu da cevabını bulmuş oldu. Aday listesini parti olarak teslim ettiler. Bu, normal şartlar altında istenen bir durum. Partiler seçime kendi bayrakları altında girsinler, ne kadar vekil çıkarabiliyorlarsa çıkarsınlar.

Ama öyle olmuyor. Ülkenin özellikle doğu ve güneydoğusunda maalesef HDP ve onun çizgisinden gelen partiler, yıllardır seçmenin iradesine ipotek koyucu, sandığı haksız ve adaletsiz biçimde etkileyici tavır ve hareketler içine giriyorlar. Bunu herkes biliyor. Terör örgütü sandığa hükmetmek için elinden geleni ardına koymuyor.

HDP’yi cesaretlendiren gelişme, geçtiğimiz yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. Partinin adayı olarak seçime katılan Selahattin Demirtaş, seçim boyunca ‘makul ve mantıklı’ söylemlerle halkın karşısına çıkıp, sol partilere gönül verip, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu benimseyemeyen seçmenin de desteğiyle oyunu % 10’a yaklaştırabildi. Bu oran Demirtaş’ı ve HDP’yi şımarttı; seçime parti olarak girmeye teşvik etti.

Ama aradan geçen zaman içinde ‘köprünün altından çok sular aktı’. Demirtaş o söylemlerinden çok uzak bugün. Makul olmadığı gibi, siyasi tansiyon ve terörün bitirilmesi noktasında ortalama bir yaklaşım da sergilemiyor. Aksine sürekli geriyor, sürekli kutuplaştırıyor. Parlamentoda siyaset yapan bir milletvekilinin İmralı sakininin bile ardına düşmesi anlaşılabilir bir durum değil. Hem vekillik yapıp, devlet imkânlarından sonuna kadar yararlanacaksın hem de siyasete ve normalleşmeye mesafeli duracaksın.

Meseleyi gündeme alma nedenimiz HDP’nin sivil siyaseti ve çözüm isteyen siyasi kadroları zora sokan tavrı. Resmen ve alenen Çözüm Sürecinin akıbeti ile barajı aşmayı birbirine bağlamış vaziyetteler. Zımni olarak tehdit eder tarzda hareket ediyorlar: ‘Biz barajı geçemezsek, Çözüm süreci biter’ mesajı veriyorlar.

Seçmen iltifat eder, % 10’u bulabilirlerse ne âlâ. Kimse bir şey demez. ‘Demokrasinin cilveleri, sonuçları’ der geçer. Ama, ya parti barajın altında kalırsa ne olacak? Seçim bu. Seçmenle oyun olmaz. Yönlendirmek, mümkün değil. Olmaması için de ilgili herkes çaba sarf etmek durumunda.

Ama anketler öyle söylemiyor. Partinin oyu % 8-9 bandında. Bundan sonraki dönemde HDP makul ve mantıklı söylemler ortaya koyabilirlerse oyları bir miktar artabilir. Ama garantisi yok. Belki de azalacak. Seçmen siyasetçilerin uzlaşmaz tutum ve tavırlarından hazzetmiyor. İnatçılara prim vermiyor. Hele bir de inat anti-demokratik tavırlarla sergilenirse, netice mutlaka olumsuz yönde gelişiyor.

HDP’nin ‘beni barajı geçirin’ yaklaşımı her açıdan sıkıntılı. Kim geçirecek onlara barajı? Hükümetin böyle bir şeye tevessül etmesi düşünülemez bile. YSK’mı geçirecek? Bölgedeki valiler, kaymakamlar mı geçirecekler? Yani bunlar ‘sandık oyunları’, seçmen iradesinin tecellisini engelleme peşindeler mi? Bunu devlet yapmaz. Siviller de yapmamalı.

Demokratik bir ülkede bu talep bir siyasi parti tarafından nasıl dillendirilebilir? Her şeyi devletten bekleyen, ‘bunu da TeCe yapsın’, ‘onu da TeCe yapsın’ diyen yaklaşım sorunlu.

HDP kritik zamanlarda iyi sınav veremiyor. 6 – 7 Ekim olaylarına geçit veren, Soma ve Ermenek facialarını kullanmaya çalışan, 17, 25 Aralık darbe girişimlerine yanlış diyemeyen, en son Savcının şehit edilmesi hadisesinde hak ve adalet yanında tavır alamayan siyasilerden ne beklenebilir?

İmralı’nın örgüte yaptığı ‘silah bırakma’ çağrısını yarım ağızla geçiştiren güya siyasi, güya sivil kadrolardan çok şey beklememek lazım.

Milleti ve hükümeti adeta ‘ikilemde’ bırakma ve ‘tuzak’ kurma amacıyla adımlar atıyorlar. Seçime parti olarak katılmaları da ondan. Silah bırakma çağrısına ön şart ileri sürme yaklaşımı da ondan.

Terörün pazarlığı olur mu, Allah aşkına? Hak ve özgürlükler talep edilebilir. Bunu her kesim yapabilir. Ama ‘şunu yaparsanız terör biter’, ‘bunu yapmazsanız terör bitmez’ tehdidiyle bir talepte bulunmanın adı şantajdır. Şantaja da aklı başında hiçbir devlet ve siyasetçi boyun eğmez.

Yıllardır bağımsız adaylarla seçime gidiyor, temsilcilerini parlamentoya sokuyor ve hatta grup kurabiliyorlardı. Sormak lazım bu partiye: Şimdi ne oldu da böyle bir tercihte bulundular? Devleti köşeye sıkıştırmak mı istiyorlar? Devlet köşeye sıkışmaz. Bunu ‘Paralel’de gördük. Tavrını koyar, geçer gider.

Kaygan siyasi zeminde çözüm isteyenlerin elini zayıflatacak bir adım bu. Ama boşuna umutlanmasınlar. Kimse seçimi maniple ederek, HDP’ye barajı atlatamaz.

Barajı kendileri aşabilirlerse sorun yok, ama aşamazlarsa Kürt siyasetçiler bu adımlarının sonucuna katlanırlar. Nihayetinde kimse onların kollarını bükmedi; parti olarak seçime girmeye zorlamadı.

Sonra, barajı geçemediklerinde dünyanın sonu da gelmez. Çözüm Süreci mecrasında ilerler. Hatta belki daha iyi bile olabilir. Bugün görüşmeler ‘aracılar’ eliyle yürütülüyor. Aracılar da milletvekili olmak zorunda değil. HDP, deve mi, kuş mu, kararını vermeli. Çözüm konusunda topu hep ‘oraya, buraya’ atıyorlar. Hiç inisiyatif aldıklarını gören yok.

Zannımca, HDP’nin seçime parti olarak girme kararının orta vadede yararları daha fazla olacak. Belki TBMM’de temsil edilmeyecekleri için Kürt seçmende kısa süreli bir burukluk olabilir. Ama onlar da kendilerini temsil eden ve her halükarda etmek isteyen siyasileri daha yakından tanıma fırsatını elde ederler.

Diğer partilerden seçilecek Kürt milletvekilleri olacağı için sorun olmaz.

Belki yeni anayasa sürecinde bu vekiller daha fazla etkili olurlar…