Teknolojinin nereye varacağı ile ilgili bilgi ve öngörümüz ne kadar sınırlı değil mi? An itibariyle hayatımızın teknoloji tarafından iğdiş edilmediği bir alan kalmamıştır nitekim.
Sağlıktan ekonomiye, güvenlikten ulaşıma kadar her alan teknolojinin kontrolü altındadır. Oluşan algı; teknoloji olmadan ne hastalığımız teşhis edilebilir, ne yola çıkabiliriz mesabesindedir. Teknolojik bir polis düzeni tarafından asayişimiz sağlanmaktadır. “Hayatın devamı teknolojinin gelişip geliştirmesine bağlıdır” inancı karşı gelinmeyecek bir dünya dini haline gelmiştir.
Teknolojinin en kuvvetli olduğu ve saltanatını devasa boyutlara ulaştırdığı alanlardan biri de şüphesiz “iletişim” olsa gerek. Haberleşme ihtiyacını karşılamak için girilen bu yol günümüzde bir yaşam tarzı, algılayış ve düşünüş biçimi olarak ön almıştır hız çağına.
Günümüzde sosyal ağ ya da sosyal medya olarak adlandırılmış sanal dünya iletişime başka bir boyut kazandırmıştır. Internet dediğimiz, bir nevi sanal iplerle birbirine bağlı bilgisayarların oluşturduğu ağ, kişisel kimliklerimizi, karakterlerimizi, algı ve zevklerimizi bile güçlü ilmeklerle örmenin peşine düşmüştür.
Sosyal medyanın bir bağımlılık haline geldiğini bilmeyen ve söylemeyen yok. Malum popüler paylaşım sitelerinin her birinin 1 milyar civarında üyesi olduğu söylenmektedir. Sanal dünya daha mı kalabalık ne! Bu bağımlılığın hastalık derecesine vardığını bizzat sağlık örgütleri iddia etmektedir ve gariptir ki bu söylem de yine sosyal medya aracılığı ile dünyaya duyurulmaktadır.
Sosyal medyada oluşturduğumuz görüntü (diğer kullanımıyla profil) neredeyse bizim gerçek varlığımızdan başka bir kimlik taşıyabilecek güce sahip. Üyesi olduğumuz sosyal medya siteleri, oradaki gruplar, kurduğumuz arkadaşlıklar, takip ettiklerimiz, paylaştıklarımız soyut bir dünyanın kahramanıymışız havası veriyor. Orada olan biteni takip etmek için de İnternet vasıtasıyla sosyal ağa bağlı kalmanız gerekmekte.
Özellikle iletişim sektöründeki firmaların ısrarla ve bilinçli olarak üzerine oynadıkları nokta da burası zaten; seni, beni, onu bu dünyadan koparmamak… istiyorlar ki akıllı cep telefonumuzda bol kapasiteli Internet paketimiz olsun, evde işyerinde tabletten bilgisayardan sanal dünyamızın başında olalım, gereklerini yerine getirelim.
Çocukken evimize gelen siyah beyaz televizyon ve onun tek kanallı yayınları bile başka bir hava estirmişti evde. Annem biraz fazlaca dalsam televizyona, arkamdan bağırır, “çık dışarı da bir oyun oyna, gözlerin bozulacak, yapışma ekrana” derdi. Annem mi hata etmişti o zaman? Hayır… İnsan kalbine dokunabildiği insanla gerçek bir ilişki kurabilir. Hayat onların dediği gibi hızlı ve sanal ortamda yaşanılan değildir herhalde…
Internet, dakika, kısa mesaj satma peşinde olan iletişim firmalarının reklamlarında en çok kullandığı repliklerden biri bildiğiniz üzere; “hayattan kopmayın” tarzında klişe cümleler. Adamlar bize elle tutulan gözle görülen hiçbir şey satmıyor, zaman ve sanal bir ağ… Ama ısrarla bizi hayattan kopabilmekle korkutuyorlar. Ben de soruyorum; hangi hayattan kopmayalım?