Eskiden halk arasında ‘’Allah kimseyi devlet dairesine düşürmesin!’’ denirdi. Bu söz artık mazide kaldı. Şimdi durum çok farklı. ‘’Allah herkesi devlet dairesine düşürsün’’ Korkmayın! Devlet öcü değil, vatandaşına karşı çok şefkatli ve yardımsever. Yeter ki vatandaş devletine güvensin, saygı duysun. Geçen hafta istisnai bir durumum için Vali Yardımcısı Hasan Karakaş beyi makamında ziyaret etmiştim, sayın valime müşkülatımı arz ettim. İlgi ve yardımlarını esirgemediler, sıkıntımın çözümü noktasında gerekli desteği ve yardımı sağladılar. Bir müşfik baba şefkatiyle nasihat ettiler, sohbet ettiler, çay ikram ettiler. Bu samimi ve sımsıcak alakalarından dolayı sayın valime can-ı gönülden teşekkür ederim. Sağolsun Varolsunlar. Meram Nüfus Müdürü Ayhan Kılıç bey, Aile ve Sosyal İl Müdürlüğü’nde Bilal Erdoğan Bey, Bimer’de Abdurrahman Berkcan bey ellerinden gelen gayretleri gösterdiler, canla başla uğraştılar. Adı geçen bu güzel insanların hepsine minnettarım. Allah(cc) razı olsun…
Eskiden böyle miydi? ‘’Bugün git yarın gel’’ ‘’Oradan oraya dolaş, derdini anlatacak adam ara’’ Devlet dairesine işin mi düştü sağlam girer hasta çıkardın. On yılda ülkemizde çok iyi gelişmeler oldu. Elhamdülillah şimdi dinamik ve güzel bir yapı var. Bürokrasi de gözle görülür oranda azalma mevcut. Avrupa’lıların kendi ülkelerinde aldığı hizmetin aynisini Türk insanın da resmi kurumlarımızdan aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yüce Allah devletimize zeval vermesin ve dahi kıyamete kadar baki kılsın. Amin. Bitmeyen imtihan yoktur. Zorluklar hayatımızın bileği taşıdır; onlara sürtüne sürtüne keskinleşiriz. Cenab-ı Allah, sevdiği ve merhamet ettiğine zorluk verir. Aslında bu zahirde bir zorluktur. Çünkü zorlukla beraber kolaylık vardır. Sure-i İnşirah’da Rabbimiz ‘’ ’Feinne me'al'usri yüsren’’ (Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır) ‘’İnne me'al'usri yüsren’’ (Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır) buyuruyor. Allah üst üste zorluk yaşatmıyor. Kolaylıkların arasındadır zorluklar ve belirlenmiş olan zamanda son bulur. Zorlukta da Allah'ı anmak önemli, imtihan geldiğinde de Rabbimizden hoşnut olmalı, zul görmemeli. Allah'tan hoşnut olmak hüzün, acı, korku gibi duygular yaşatmaz. Şer gibi de görünse, her hadise müminler için hayırdır. İsabet eden zorlukları sabırla göğüslemek, Allah’ın İzzet-i Dergahına yakınlaşmamıza vesile olacaktır. Zorluk geldiğinde, "başkaları varken neden ben" demek, dünyada bulunuş gayemizin imtihan olduğunu unutmaktır. Aczimizi görüp boyun eğmiyor, Allah'ın bizim için yarattığı kaderi beğenmiyor, O’na dayanıp-güvenmiyoruz demektir. Oysa sabr-ı cemil ve tevekkül göstermek, dünyada ve ahirette güzellik olarak karşılık bulur. Mutluluklar; dertsiz, sıkıntısız ve kedersiz elde edilmez. Nasıl ki dikenlerin arasından gül çıkıyorsa, meşakkat ve sıkıntıların ardından da gül mîsâli güzelliklere kavuşulur. Gülün, hep diken ile beraber bulunuşu çok ibretli ve hikmetlidir. Dikene katlanan gül, çiçeklerin şâhı olmuştur. Gülün güzel kokulu olması, onun dikenlerine katlanmasıdır, zira gülün dostu dikendir. Huzûr ve mutluluk da, cefâlara katlanmanın sonucunda kazanılır. Nefsin suflî arzularına ve hayatın ağır imtihanlarına tahammül, iki cihân saâdetinin kapısıdır. Her şeyin Allah'ın kontrolünde olmasına teslim olamamak insanın kendine yaptığı zulüm iken, inanan insan için nimettir. "Yapacağın işte nefsine danışmak ve o ne derse aksini yapmak kemâldir" der Mevlana. Allah'ın vahyi üzerine annesinin Hz. Musa (as)’ı nehre bıraktığı, Hz. İbrahim (as)'ın oğlu İsmail’i rüyasına binaen kurban etmeye kalktığı anlatılır. Ama çocuklarına duydukları sevgiye rağmen halisane teslim olup, emir olunduklarına itaat ettikleri için Allah, her ikisini de çocuklarına tekrar kavuşturur. Önemli olan, Allah'a tam teslimiyettir. Teslim olduğunda, arkası aydınlık olan tüm kapıların açılacağını unutmamalı insan. Zahiri sebeplerin arkasındaki hikmetleri anlamaya çalışmalı. Zorluklar insandaki aşk, sadakat ve vefayı ortaya çıkar. Bu imtihanda hep iyi olanlar kazanır. İmtihansız bir hayat hiç çekilir bir şey mi? O zaman neden iman ettik?
Baba ve oğul ormanda yürüyüşe çıktılar. Çocuğun ayağı bir ağaç köküne takıldı ve yuvarlanarak boşluğa düştü. Canı yanan çocuk yüksek sesle bağırıyordu. ‘’Ahhhh!’’ Karşıdaki dağın tepesinden ‘’Ahhhh!’’ diye bir ses duydu. Şaşkınlıkla ve merakla bağırdı. ‘’Sen kimsin?’’ aldığı cevap ‘’sen kimsin’’ oldu. Çocuk gelen cevaba sinirlenip ‘’Sen bir korkaksın!’’ diye bağırdı. Dağdan gelen ses ‘’sen bir korkaksın!’’ diye cevap verdi. Çocuk babasına dönüp ‘’ne oluyor böyle?’’ diye sordu. ‘’Oğlum’’ diye söze başladı babası. ‘’Dinle ve öğren’’ Dağa dönüp ‘’sana hayranım’’ diye bağırdı. Cevap hemen geldi ‘’sana hayranım’’ Babası soru soran gözlerle bakan oğluna açıkladı. ‘’İnsanlar buna ‘’Yankı’’ derler, ama aslında bu ‘’Hayattır’’…