Koronavirüs günlerinde hayat yeniden şekil alırken insanların kendilerini iyi hissetmeleri için birtakım önlemler de alınıyor. Sağ olsun başta hükümetimiz olmak üzere dünya devletleri de bu noktada her hafta açıkladıkları yeni paketlerle vatandaşlarını çok güzel teşvik ediyorlar…
Canınızın çektiği yiyeceğe paranız yetmiyorsa bütçenize ve yiyeceğinin fiyatına göre yarım kilo, ya da bilmem kaç gram alırsınız. Bu durumda o şeyi kana kana yememiş olursunuz ama hiç yoktan nefsinizi de bir nebze köreltirsiniz. Virüs sonrası dönemde devletlerin olduğu gibi insanların da ekonomik yapıları bozuldu, gelir gider dengesi şaştı. Alım gücünün azaldığı noktada ise taksitlendirme tuzağı tekrar başladı. Bunun mantığını yıllardır anlayamıyorum, yeni dönemdeki suyunun çıkarılmış halini anlayabilmem ise mümkün değil…
Pahalı bir ürün veya bir tatil için çok doğru bulmasam da altı taksiti bir yere kadar kabul edebilirim. Fakat sırf ekonomi canlansın, turizm sektörü daha fazla kazansın diye işin suyu çıkarıldı. Önce bilmem kaç ay ödemesiz faizli tatil kredisi icat edilmişti. Şimdi ise “patron çıldırdı” sloganlı kampanyalar gibi tatil ve konaklamalarda taksit sayısı 18 aya çıkarıldı. 18 ay dediğimiz bir buçuk yıl yapıyor. Önceden ocak ayında erken rezervasyonla eylül-ekim ayına tatil satın alanlar altı ayda borcunu kapattıklarından en azından tatile borçsuz çıkabiliyorlardı. Şimdi ise birinci tatilin borcu bitmeden ikinci tatil satın alınacak. Ondan sonra her ay kabaran kredi kartı faturalarında hangi borcun ne olduğu bile karıştırılacak.
Hani meşhur bir veresiye satan, peşin satan tablosu var ya onu tüketicilere uyarlayıp, veresiye satın alan, peşin satın alan diye benzerini çizmek gerek. Sonuç yine aynı olacaktır. Taksit sayısı artınca herkes gözünü biraz daha yukarı, lükse dikmeye başladı. Çünkü artık ödenecek toplam rakamdan ziyade aylık ödenecek taksitin tutarına odaklanılıyor. Birçok şey sözde makul taksitlerle alınınca da ipin ucu kaçıyor. Aylık bir asgari ücretten fazla taksit ödeyen insanlar var. Bu noktada öyle insanları kandırmak için ihtiyacınıza göre alışveriş yapın bütçenizi gözden geçirin falan demeyeceğim. Herkes ihtiyacına göre değil çapına göre alışveriş yapmalı. Çünkü ihtiyacın sınırı olmaz. Ayranı yok içmeye ve geçmişte yediğin hurmalarla başlayan çok sayıda ibretlik ata sözümüz var. Kibarlık olsun derseniz ayağını yorganına göre uzat da anlaşabiliriz…
Herkes her şeyin en iyisini hak eder. Tatilin, evin, telefonun, televizyonun, kıyafetin say say bitmez. Lakin herkesin de bir geliri, kesesi var. Önceden insanlar kendilerini bildiklerinden fazlasına göz dikmezlerdi. Çünkü helal dairesinde ona ulaşmaları mümkün değildi. Şimdi ise bankacılık sistemi ve devletlerin teşvikiyle her şey mümkün. Hedef vatandaşı gün gün daha fazla borç batağına sokmak. Biraz kendini bilen borcunu ödemek için daha fazla çalışmanın derdine düşüyor. Kendini bilmeyen veya kaybedeni ise genellikle üçüncü sayfada okuyoruz. Aile içi şiddet diyerek yumuşattığımız koca dayağı, çocuklar için anne-baba dayağının büyük bir kısmı geçim sıkıntısından.
Sizin çevrenizde de mutlaka vardır. Daha maaşı yatar yatmaz eksiye düşen insanlar var. Çünkü kendilerinde olmayan paraya yani ek hesaba talip olduklarından hep gelecekten yiyorlar. Şişmiş kredi kartı faturalarının hakkından gelemeyip sürekli asgari ödemesiyle günü kurtarmaya çalışanlar da bir diğer örnek. Bunlar çalıştıkları sürece fazla bir sıkıntı yok. Ne zaman ki asgari ödemelere ve ek hesapların limitlerine maaşları yetmez o zaman patlayacaklar. İşsiz kalanlar ise kısa sürede patlıyorlar. Tabii ki bankalar bu ek hesapları, asgari ödeme tutarlarını babalarının hayrına yapmıyor. İşin içine oranı ne olursa olsun faiz giriyor. İnsanlar alın teriyle kazandıklarına haramı bulaştırıyorlar.
Böyle giderse gelecekte neredeyse hiçbir baba çocuğumun boğazından haram lokma geçirmedim diyemeyecek ya da en kolayı haramın da tarifini değiştireceğiz. Paranın bereketi olduğu gibi insanların, ülkelerinde bereketi olur. Devlet eliyle harama teşvik edilerek bu günlere geldik, gidişatta pekiyi değil. Yaşadığımız sıkıntılara bir de bu gözle bakmayı deneyelim…