Abdullâh b. Mes’ûd anlatıyor: Ben Medine’de Peygamber’le birlikte bir tarladaydık. O (sav) hurma dalından bir değneğe dayanıyordu. O sırada birkaç Yahudi’ye rastladı. Onların bazısı, ‘ona ruhu sorun.” derken, bazısı da, ‘Hayır, bunu sormayın, olur ki hoşunuza gitmeyecek bir cevap verir.’ dediler. Derken kalkıp geldiler ve “Yâ Eba’l-Kâsım! Bize ruhtan bahset!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah bir müddet bekledi. Ben, o esnada kendisine vahiy geldiğini fark ettim. Bu yüzden vahiy tamamlanıncaya kadar biraz geriye çekildim. Nihayet Rasulullah, “Sana ruhu sorarlar. De ki, ruh, Rabbimin emrindendir...” (el-İsrâ: 17, 85) âyetini okudu.
İnsanlık tarihiyle birlikte zihni meşgul edilen sorular sorulmuştur. Sorulan sorulara değişik cevaplar verilmiş birçok münazara meclisleri kurulmuştur. Genellikle metafizik türünden olan bu konular halen tartışılmakta ve kesin bir sonuca ulaşılmamaktadır. Belki de bu dünyada sorular sayesinde sürekli merak ve arayış duygumuzu çalıştırıp malayani işlerle uğraşmayacağız.
Bu sorulardan biri de Ruhl’a alakalıdır. Bize ruh konusu hakkında İslam bir çerçeve çizer Müslüman âlimlerde bu çerçeve de derinleşmeye çalışırlar.
***
Ruh konusunda Resulullah(sav)’ı aciz bırakmak için Yahudiler gelip sorular sorup aldıkları cevaplarla şaşkına dönerlerdi. Biz de peygamberimizin verdiği cevaplarla ruh hakkında bilgi sahibi oluruz. Yukarıda ki ayetten de anlayacağımız üzere Ruh Allah’ın emrindedir. Yani diğer ayetlere de baktığımız da ruha ilahi vahiy de diye biliriz. Nitekim bir âyette, “Allah, Meleklerini ‘benden başka ilâh yoktur, sırf benden korkunuz’ uyarısını, insanlara duyursunlar diye dilediği kullarına kendi emrinden ruhu (vahyi) gönderir.” buyrulmakta, bir başka âyette de, “İşte böylece sana da emrimizle ruhu (Kur’an’ı) vahyettik...” denmektedir. Ayrıca vahyi peygamberlere ulaştıran melek Cebrail için er-Rûh ve “er-Rûhu’l-Emîn”ifadeleri kullanılmaktadır. İsa Peygamber’in çağrısını güçlendirmek için onun Rûhu’l-Kuds ile desteklendiğinin ifade edilmesi de, Kur’an’da ruhun, çok kapsamlı kullanıldığını ve daha çok ilâhî vahyi veya sözü içerdiğini göstermektedir.
****
Bedene can katan ruhun insan için önemi ne ise insanlığın kurtuluşu, refah ve mutluluğu için de vahiy o kadar hayatî bir değere sahiptir. Nitekim “Ey inananlar! Allah ve Resûlü sizlere hayat veren şeylere çağırdığı zaman onların bu çağrısına kulak verin...” âyetinde ilâhî mesajlar hayat kaynağı olarak takdim edilmektedir.
Bizde bu ilahi mesajlara ne kadar uyarsak o kadar refaha ve mutluluğa ulaşırız.
***
Ruh hakkında net bir sonuca ulaşaçamayacağız ve insanın özel ve meçhul tarafı olarak kalmaya devam edecektir. Ancak ruh hakkındaki bu bilinmezlikler insanın rûhî bir yönü olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Şu var ki, insanın sadece üreten ve tüketen bir nesneye indirgendiği günümüzde, pratikte onun ruhsal yapısının neredeyse yok sayıldığı gözlerden kaçmamaktadır. İnsanın salt bedeniyle aynîleştirilmesine paralel olarak sadece ekonomik temeller ve maddî değerler üzerine inşa edilmek istenen modern toplum anlayışında onun
ruhsal ihtiyaçlarının neler olduğu, bu ihtiyaçların nasıl giderileceği merak konusu bile değildir.