İlkten söyleyeyim, başlıkta sorduğum soruya cevap verilecek bir yazı kaleme alacak değilim. “Pozitif bakmak” dediğin şey; “her şeyi salla, takma kafana olur gider, olsun gitsin zaten, sonunu önünü düşünme” tarzında bir yaklaşımın süslü cümlesi ise bu soruya cevap veremeyiz biz.
Son çağın memnuniyetsiz ve asık suratlı bir tarafı var. Hiçbir şeyle tatmin olmayan, yetinmeyen, yetmeyen hep isteyen, vermekten çekiniyor şimdinin insanı. Aceleci ve telaşlı, bir yerlere hep geç kalıyor, vakti hep dolu ve her günü yoğun geçiyor dünyanın.
Hız her yerde ve her zaman, hızına yetişemiyor hiçbir teknolojik alet bu çağın ve kendi ürettiği teknolojiye yenik düşüyor insanoğlu. Daha dün günlerce yol gittiği yere saatler içinde ulaşıyor tayyare ile ve hava meydanına indiğinde “çok geç kaldım yine” diyerek hayıflanıyor.
Alamadığının fakiri oluyor insan ve aldığının tüketileni. Kâfi gelmiyor olanlar hayatımı ikame ve idame ettirmeye. Çok biriktiriyor ve zamanı gelmeden tüketiyoruz. Alabileceğimize, gücümüze değil satın alma ihtimalimizin oranına bakıyoruz.
Sohbet etmeye değil görüş alışverişi yapmaya, ziyarete değil akıda kalmaya, misafirliğe değil randevu saatimize uymuş olmaya gidiyoruz. Sohbetimi özleyen kaç kişi kaldı ve sohbetine doyamadığım kaç yaren? Mekânı hoş ve tadılabilir kılan dostların sıcaklığı değil de nedir oysa?
Yetmiyor, yetemiyor haz ve hız çağının imkânları ve sundukları. Kocaman reklam panolarında gülerek bakan çocuklar var, mutlu aile pozlara, rengârenk giyinmiş hanımefendiler, dalyan gibi beyefendiler… Hepsi birer manken ve hepsi birer an fotoğrafı… Hakikaten gülen ve aslında içi boş bir gülüşün değil içten bir tebessüm peşine düşen insanlar nerede?
Çocuklarımızın hep bir şeyler istediğinden ve her şeyi aldığınız halde bir türlü sevinmediğinden şikâyet eden siz değil misiniz? “ya hu hep mutsuz, hep keyifsiz” diyen anne babalar yok mu etrafınızda? Gençlerin yüzündeki bu ifade, boş vermiş, durgun ve solgun… Kavga etmeye patlamaya her an hazır somurtkan yüzleriyle hani neşeyi ve hangi heyecanı arayacaklarının bile farkında olamadan…
Yetmeyen ve yetinmeyen bir çağın; kadirşinas, vefakâr, mutmain ve muhlis bir nesil yetiştirme iddia ve gayesi yok. Bu gaye olmayınca ve kendi çocuklarının asık suratlı olmasını da görünce afallayıp kalıyor. Bunca olan biten, hızın doruğu, hazzın sonu, her türlü eğlence ve tatmin aracına rağmen insanın suratında sahte de olsa o ifadeyi göremeyince, çağın sahipleri yollar ve çareler arıyor.
Aramalar ve bulunan yollar derinlikten, manadan, metafizikten ve insan içindeki cevherden ilham almadığı için çare de geçici, şifadan uzak, sığ ve kifayetsiz kalıyor. Suratımız asık ve bu çağa karşı surat asmak hakkımız… Sunduğunuz çare ve hazırladığınız reçete bu derde şifa değil.
Son zamanların “hayata pozitif bak” cümlesini okuyunca derdimize derman olmaya değil gıcırdayan dişliye yağ damlatmak niyetinde olduklarını anlamak zor olmasa gerek.