Bir yolculuk ki, yolun sonunun bilinmediği, bilinmeyişinin nimet olduğu bir yolculuktur hayat.
Bir gün biteceği bilinen, bilinenin kendine ve yakınlarına yakıştırılmadığı olgunun nihayet çizgisinin çizildiği tualdir ömür.
Babalar, evlatlarının ciğerpareleri ile dede olurlar. Anneler, gösterdikleri merhamet ile zirve olurlar. Doğumun getirdiği güzelliklerdir bunlar.
Ömrü bitiren ölüm ise ağızların tadını bozandır. Çokça hatırlanması emrinin sahibi de Rasul-ü Zişan’dır. Öğüt alabilmekse şeref-ü şandır.
Bu hatırlamanın neresindeyiz?
Hayat meşgalesi öyle sarmış ki dört bir yanımızı, ancak gelince hatırlıyoruz ölümü.
O ölüm ki, babası vefat eden babanın çocukluğuna son veriyor; olgunlaştırıyor.
Babası ölmeden önce olgunlaşma niyet ve gayretinde olan gençlere şu kadarcık tavsiyemiz olsun: Anne-babamız yarın ölecekmiş gibi hatırlarını yapma mücadelesi içinde olalım.
Keşke’lerin kıymetinin olmadığı zamanı sınırlayan çizgi, ömür tualine atılan ölüm çizgisidir. Kalemi kıran ölüm, keşke’leri de hükümsüz bırakandır.
Dua: Rabbim, çizgisini bozmadan yaşayıp, ölüm çizgisinin çizilmesinden önce sürdüğümüz hayatı en az sayıda keşke ile ve güzel bir ölüm ile sonlandırıp berzah alemine göçen insanlardan eylesin. Amin.
Hayatı sonlandıran ölümün, geride kalanlar için yaptığı en büyük nasihat, dünyanın faniliğini unutturmaya çalışan nefsine sakın aldanma, nasihatidir. Ölümün en büyük katkısı da geride kalanları olgunlaştırmasıdır.
Kanaatim odur ki; Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerden biri akıldır. Akıl nimetinden tam ya da kısmen mahrum olan kul ise cennete yakındır.
Yine kanaatim odur ki; Allah insana iki türlü akıl vermiştir. Biri sorumluluk aklı, diğeri de kabiliyet aklı.
Sorumluluk aklı, ukbada hesabı sorulacak işlerin dünyada nasıl şekillendirileceğini belirleyen akıldır. Kabiliyet aklı ise, insanın hayatını idame ettirmesi için gerekli olan işleri şekillendiren akıldır.
Yapabilirsek örneklendirelim: Sorumluluk aklı, başka bir insanın haksız yere canına ya da malına kast etmemeyi söyleyen akıldır. Kabiliyet aklı, sağlıklı kalmak için iyi beslenmeyi telkin eden, soğuk havada sıkı giyinmeyi tavsiye eden akıldır.
Bu iki aklın faaliyet sahasını birbiri ile karışmayacak şekilde ayırmak belki mümkün değildir amma sorumluluk aklının hedefinin ukbayı kazanmak ya da kaybetmemek olduğunu söyleyebiliriz.
O zaman şunu da söyleriz: Sorumluluk aklı verilmemiş insandan, ukba mükellefiyeti beklemek de mümkün değildir.
Kimde sorumluluk aklı vardır, kimde yoktur sorusunun cevabını, hakkıyla yalnızca Allah bilir.
Dünya ahiretin tarlası ise, hasat mevsimi dünyada yaşanmayacaktır. Sorumluluk aklı olmayanların da hasat zamanı harmanda gözleri olmayacaktır.
Harmanda gözleri olmayanların hasattan da nasibi olmayacak mı?
Cevap: Dünyada kendisine sorumluluk aklı verilmeyenlere hesap sormayacak Allah ne büyüktür, ne cömerttir…
Sorumluluk aklı olmayanların harmanda gözlerinin olmayışı, hasattan haklarının olmayacağından değil hasada ihtiyaç duymayacaklarından dolayı olacaktır.
Dünyayı güzelleştirecek bir tavrı kayıtlara geçirmiş olalım. O tavır ne mi?
Muhatabımızın sorumluluk aklının olmayabileceğine ilişkin aklımızın köşesinde bir farkındalık ile karşılıklı hukukumuzu şekillendirme tavrıdır.
Evlatların bu hassasiyet ile anne ve babalarına davranmalarının mükafatının, kazanılmış bir cennet olacağına şüphe var mıdır? Müjdenin sahibi, İnsanlığın Serveri’dir.
Yokluğu ile anlaşılan kıymet, varlığında bir nankörlük ile karşılaşmıştır, demektir.
Kıymet bilmez tarafta olmamayı temenni edelim. Allah, bu uğurda hepimize yardım etsin.
Evlatların, babanın bahtına talip oluşunun en doğal ifadesini Üstad Necip Fazıl, şu dizeleri ile ölümsüzleştirmiştir.
Biz de yazımızı bu güzellikle bitirelim:
Eve dönmez bir akşam.
Ve gün yüzlü çocuğu sorar: Nerede babam?
Bakarlar, oldu bitti;
Gelir derler çocuğa:
Baban attaya gitti.
Uzar gider bu atta;
Ve neler neler olmaz…
Ve kim bilir ve hatta;
Bir mahşer gerisinde,
Babası döner bir gün,
Oğlunun derisinde…