Hayat nimettir Dağlım

İbrahim Çolak
Dağlım, dağ çiçeğim…
 
Sınırlarına aklımızın yetmediği âlemi düzenleyen Rabbimiz bizim işlerimizi düzenlemeyi bırakır mı? Bırakmaz elbet! Bizim yapmamız gereken; yaşayıp şahit olduklarımızdan ibret almak, sıkıntılara sabretmek, sevinç ve mutluluklarımızı kendimizden bilmemek ve şükretmek, sebeplere ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktır. Ötesi Rabbimizin takdiridir, kaderdir. Kaderimiz gönlümüze uygun değil diyemeyiz, dönüp gönlümüze hesap soracağız.
 
Elbise üzerine otursun istiyorsan, terzinin kumaşı kesip biçmesine karışamazsın.
Hem elbise üzerime tam otursun, hem de kumaş hiç kesilmesin diyemeyiz.
 
Bencil, önce ben diyerek yaşayan insan, bir iki kişi haricinde kimsenin umurunda değildir. Ölümü bile tez zamanda unutulur. İnsan ancak başkaları için yaşadığında değer kazanır. Gerçekte, sevmek –insan olmak- için yazıya ve söze gerek yoktur. Sağırı tebessümle, körü elini tutarak severiz. Kulağı olana da çok konuşmak gereksizdir. Kalp kalbi duyar, insan insanı duymaz.
 
Özellikle sabahları bir sıcak gönle, bir tebessüme ihtiyaç duyuyor insan.
Hasta ol, canın sıkkın olsun, moralsiz ol, yorgun ol fakat suratsız olma Dağlım.
 
Bazen kendimi, seninle konuşurken yakalıyorum. Sonra oturup yazıyorum. Sonra siliyor, sonra da susuyorum. Anlıyor ve hissediyorum ki söylediklerimiz çok, anlattıklarımız azdır. Ya da şöyle; yazdıklarımızdan çoktur söylediklerimiz.
 
Söylemediklerimiz gönlümüze yük olmasın, sükûtun esrarına vesile olsun Dağlım. Dereler buluşur, denizler kaç sözü bağrında taşır… Kim bilir?
 
Hayat dediğimiz şey denize de benzer, kâh dalgalı, kâh yumuşak. Hüner, sertliğinde, yumuşaklığında anlamına varmaktır. Yaşantımız süresince sıkıntı gibi mutluluklarımız da olacaktır. Buluşmalar ve ayrılmalar da yaşamaya dâhildir. Duamız gidenlerimizi takip etmektir. Dua edebilmek de nimettir Dağlım. Nimetin bol olsun!
 
Her an bir ibret pervanesi döner durur etrafımızda. Hız, ışık, bahane ve renk bolluğundan dolayı görmeyiz, duymayız, durmayız. Ancak bazen o kadar sarih, o kadar ayan beyandır ki bu ibret, bu ikaz, gözünü kapatsan da görmüş, kulağını tıkasan da duymuşsundur artık. Okuduğum şu satırları seninle paylaşmak istiyorum: “Sana ihtiyaç duymayan kişinin hayatına girme.  Seni istemeyene zorla kendini kabul ettirme.”
 
Bütün hikâyelerim geçmişe karşı duyduğum hasretten örülmüş… Seninle yaşadığım ve bir daha bulamadığım, söylemeden anlaşılmanın, istemeden vermenin özlemimi çekiyor olsam da… Senin de yaşadığın bu dünyadan iki kişilik, bahtiyar bir yalnızlığa bürünerek geçeceğimi biliyor olmak yüreğimi ferahlatıyor.
 
Çektiğimiz sıkıntı ve zorluklardan sonra da muhafaza edebileceğimiz iyiliklerimiz, sarıp sarmalayan merhametimiz, cana yakın, duru bir şefkatimiz olsun diye dua ediyorum.
 
“Hayat… Ne sanıldığı kadar güzel, ne de korkulduğu kadar kötüdür!” Hayat nimettir Dağlım.
 
Sesinde, hayatı yumuşatan bir incelik vardı. Senin iyiliğinden başka hiçbir halini tanımadım.
 
Kalbinin masumiyetini, rikkatli gülümsemeni,  gözlerindeki merhametli derinliği özlüyorum.
Ölüm beni bulmadan bir kez daha söyleyeyim: Seni seviyorum.
 
Allah esirgeyen ve bağışlayandır.