Geçenlerde bir dost meclisinde, insanlardaki hayâ duygusunun her geçen gün git gide azaldığını hasbihal ederken saatin ne çabuk geçtiğini dahi fark etmedik. Konu o kadar derindi ki saatlerce konuşmamıza rağmen masadan kalkarken konu halen bitmemişti.
Hayânın toplumda azalma sebeplerini çok ilginç sonuçlara bağlayarak ortaya koyulduğunu fark ettim. Kimi medyayı suçlarken bir diğeri siyasetçileri, eğitimi, adaleti derken asıl mesele; hayânın dinimizde taşıdığı önemi bizler ne kadar aktarabiliyoruz gelecek nesillerimize veyahut daha önemlisi ne kadar vakıfız bu kelimenin taşıdığı anlama, diye sorma gereği duydum.
Birilerini suçlamak kolay, mesele o veya bu olması değil diye düşünen ben, hayâyı kimsenin bozamayacağını, hayâyı bozana değil hayâyı emreden Rabbimize ve bu güzel sözün içini dolduran ve bizlere yaşam sekli ile örnek olan Peygamber Efendimiz (s.a.v) örnek almak yeterli olacaktır hayâmızı muhafaza etmek için.
Öncelikle, İslâm’da hayâ duygusunun kökenlerine bakmak gerekir. Hayâ, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde sıkça bahsedilen bir özelliktir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Hayâ imandan bir parçadır” buyurmuştur. Bu ifade, hayânın imanla olan ilişkisinin ne denli güçlü olduğunu göstermektedir. Hayâ, bireyin Allah’a karşı olan sorumluluklarını ve topluma karşı olan yükümlülüklerini daha iyi kavramasına yardımcı olur.
Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok ayet, hayânın önemini vurgulamaktadır. Örneğin, Allah, müminlerin hayâ ile hareket etmelerini istemekte ve bu davranışın ne denli erdemli olduğunu belirtmektedir. Hayâ, ahlaki bir erdem olarak değerlendirildiği için, bireylerin bu erdemi hayatlarına entegre etmeleri teşvik edilmektedir.
"Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar." (A’raf Suresi/ 26. Âyet)
Bu ayet de “takva elbisesi” şeklinde ifade edilen hayırlı amel, tefsir kaynaklarında hayâ olarak yorumlanmıştır.
Kelime anlamı ise “utanmak, çekinmek” olan hayâ, ahlak terimi olarak “nefsin kötü davranışlarından rahatsızlık duyarak bu fiilleri terk etmesi, kötü bir işin yapılması veya iyi bir işin yapılmaması sebebiyle insanın utanmasına sebep olan sıkıntılı durum” demektir. (Kaynakça: Ansiklopedi.tubitak.gov.tr)
Hayâ, bir insana Allah tarafından yaratılışından itibaren verilmiş en güzel duygudur. Hayâ, sadece bir duygudan ibaret olmayıp, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimi, bireylerin manevi ve ahlaki gelişiminde önemli bir yer tutar.
Hayânın çeşidi, Allah’tan ve kuldan utanma duygusu şeklinde ikiye ayrılsa da kaynaklara göre, Allahtan korkmayan kuldan utanır mı? sorusu her daim bana göre hayatıma alacağım insanları süzgeçten geçirmeme sebep olan bir sorudur.
Kültürel açıdan değerlendirmek gerekirse, İslam kültüründe hayâ, sadece fiziksel veya cinsel konularla sınırlı değildir. Hayâ, aynı zamanda kişinin sözlerinde, davranışlarında ve tutumlarında da kendini göstermelidir. İnsanların birbirlerine karşı nazik, saygılı ve dürüst davranmaları, hayânın bir yansımasıdır. Bu nedenle, hayâ duygusu bireyin karakterinin şekillenmesinde önemli bir etken olarak ortaya çıkar.
Toplumda hayâ duygusu yüksek olan bireyler, daha saygılı, daha dikkatli ve daha sorumlu davranışlar sergilerler. Bu durum, toplumsal düzenin korunmasına ve ahlaki değerlerin yaşatılmasına katkıda bulunur. Hayâ ve utanma duygusu, bireylerin başkalarının haklarına saygı göstermelerini ve kötü davranışlardan kaçınmalarını sağlar. Kişinin ahlaki değerleri koruması ve toplumsal normlara uyum sağlaması açısından da büyük bir rol oynar.
Bireyler arasında oluşan sosyal ilişkilerde de hayâ, insanlar arasındaki güveni artırır ve ilişkilerin daha sağlıklı bir zeminde gelişmesine yardımcı olur. Hayâ duygusu yüksek olan bireyler, sosyal ortamlarda daha dikkatli davranarak, tartışmalardan ve çatışmalardan kaçınmayı başarır. Bu da toplumda barış ve huzurun sağlanmasına katkıda bulunur. Hayâ ve utanma duygusu, sadece bireysel ahlakı değil, aynı zamanda toplumsal ahlakı da şekillendirir. Toplumda hayâ duygusunun yaygın olduğu bir ortam, bireylerin daha iyi bir yaşam sürmelerine olanak tanır.
Hayâ duygusu, bireyin kendine olan saygısını da artırır. Kendine saygı duyan bir kişi, başkalarına karşı da saygılı olur. Bu durum, bireyin öz güvenini artırır ve sosyal hayatta daha başarılı olmasına yardımcı olur. Hayâ, insanın kendine olan değerini bilmesi ve bu değeri koruması açısından kritik bir öneme sahiptir.
Sonuç olarak, İslâm’da hayâ ve utanma duygusu, bireylerin ahlaki değerlerini korumaları ve sosyal ilişkilerini düzenlemeleri açısından büyük bir önem taşımaktadır. Hayâ, bireyin kendine ve başkalarına olan saygısını artırırken, toplumsal normların da korunmasına yardımcı olur.