Gündemimizi olduğundan fazla meşkul eden “Rus askeri uçağının düşürülmesi” olayı, öyle anlaşılıyor ki, dünya ve ülkemizi etkileyecek bir seyirde bir süre daha devam edecek.
Dünya ve Türkiye basın yayın iletişim araçları, bu olayla ilgilenmekte, gelecek adına nelere sebep olabileceğine dair tahminler yürütülmekte.
“Ağzı olan konuşuyor” veya “aklı eren yazıyor ya” ben de dinlediklerimizden, okuduklarımızdan, hatırda kalanlardan yola çıkarak, bu konuya uygun düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle; bir dünya gücü, “süper güç, süper ülke” nasıl olunabilir!? Onun üzerinde düşünmekte yarar var.
Güçlü bir ekonomiye sahip olmak, çağın teknolojik bilgilerine sahip olmak, büyük bir orduya sahip olmak, geniş bir coğrafyaya sahip olmak, v.s özelliklere sahip olmak, bir ülkenin “süper güç” olması için yeterli midir?
Amerika Birleşik Devletleri, Sovyet Rusya, Çin gibi ülkelerin dışında, dünya ülkelerini, özellikle avrupa ülkelerini göz önüne alarak, söylemeye çalıştığım ölçüye göre bir değerlendirme yapıp “ akıl yürütelim!”
Ekonomik seviyeleri yüksek, teknoloji birikimleri oldukça iyi, eğitim düzeyleri yerinde olan Avrupa kıtası ülkelerini tek tek, zihnimizden geçirelim.
Hangi avrupa ülkesi, tek başına süper güç olabilir? Süper güç neden olamazlar?
Almanlar, Fransızlar, İngilizler, italyanlar, tek başına süper güç olamıyacaklarını bildiklerinden, Avrupa Ortak Pazarını kurdular.
Günümüz literatüründe kullanılan Avrupa Birliği şemsiyesi altında, güçlerini birleştiren Avrupa ülkeleri, dünyanın yönetiminde ve paylaşımında söz sahibi olma iddiası ile yola çıktılar.
Bu birlikteliğin oluşmasını sağlayan en önemli sebeplerin başında, insan unsuru, yani nüfus çoğunluğunun oluşturulması idi.
İşte; “süper güç, süper devlet” olabilmenin en önemli şartı, insan sayısı veya nüfus yoğunluğu olduğu gerçeğidir.
Kalabalık nüfusa sahip bir ülke olmanız, sizi “süper güç, süper devlet” olmanıza imkan verir mi?
Asya ülkesi Hindistan, kalabalık bir nüfusa sahip. Teknolojide de durumu iyi. Süper güç, süper devlet mi?
Nüfusun kalabalık olması, sayısal olarak bir güç ifade edebilir. Ancak; kalitesiz, eğitim seviyesi düşük, kitleleri sürükleyici liderlerin eksikliği, süper güç, süper ülke olmanıza en büyük engeldir.
Eskilerin deyimi ile “Kaht-ı Rical” (adam eksikliği) varsa, ülkenin yönetimi, dünyada söz sahibi olmak çok daha zor.
Bu deyim, atalarımızdan, Osmanlıdan miras kalan bir deyimdir. Bir problemin kaynağını iki kelime ile ifade edebilen muhteşem bir kavram.
Tarih sayfalarında Diyojen’den şöyle bahsedilir; Diyojen, elinde yanan bir fenerle gündüz sokakta dolaşırken görülür. Ne aradığını soranlara; adam arıyorum, ADAM! diye cevap verir.
Büyük halife Hz. Ömer, sahabelere; “ bana yardım ediniz” dediğinde, malımız,mülkümüz ve paramızla hazırız dediklerinde, Hz. Ömer’in harika bir cevabı şöyledir: “Hayır, hayır, bana her şeyden önce adam lazım, ADAM!”
ll. Abdulhamit, Osmanlı Devletinin en fırtınalı dönemini yönetirken, aynı durumdan, yani, adam gibi ADAM yokluğundan yakındığını biliyoruz.
İslamın ilk dönemi, Bedir Harbini hatırlayalım. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ‘in 300 kişilik sahabe ordusunun, 3000 kişilik Mekke ordusuna karşı kazandığı galibiyetin dayanağı: Allah’a iman, Peygambere güven ve bağlılık.
Peygamberimizin etrafında, “adam gibi adamlar” vardı. Bize önemli bir bakış açısı kazandırdı.
Nedir bu bakış açısı?
Kitabımız Kur’an-ı Kerim, Bakara suresinde ifade edildiği gibi: “Nice azınlıklar, çoğunluklara galip gelmiştir.”
Uzatmadan, esasında şunları ifade etmek istiyorum.
80 milyon nüfusa sahip bir ülkeyiz. Lise dahil -üniversite öğrencileri haricinde- 18 milyon öğrenci potansiyelimiz var.
Öğrencilik çağı nüfusumuz, dünyanın birçok ülkesinin nüfusundan fazla.
Ne kadar büyük bir değere sahip olduğumuzun bilincinde miyiz?
Dünyada söz sahibi olabilmeyi sağlayacak olan bu gücün “adam gibi ADAM” kalitesine ulaştırmanın yolu, “Nasıl bir eğitim ?” sorgulamasının sonucunda, yapılacak olan çalışmalar ile gerçekleşecektir.