Günümüz insanı olarak, beklentisiz olmayı unuttuk hepten.
Ailede beklenti, işte beklenti, dostluklarda beklenti, makamdan beklenti, nüfuz sahibinden beklenti ve hulâsa her alanda bir beklenti zihnimizi ve etrafımızı kuşatmış durumdadır.
Beklentinin, insanı minnete götürecek bir yol olduğunu da unuttuk bu arada ve bu yolun yolcusu olmak da hoş karşılanır oldu.
“Beklentime kavuşayım da, varsın minnet duyayım” diyenlerimiz çoğaldı aramızda.
Yazmıştık bu satırlarda, yeri geldik tekrar edelim: Birilerinin iki dudağının arasından çıkacak söze yönelik ikbâl beklentisi içinde olanlar dik duruş sergileyemezler.
Evet, bu beklenti, bizleri dik duruştan da uzaklaştırdı.
Her ilişkimiz, hesâbi sonuçları itibariyle öne çıkarılır oldu. Ne kadar çok kazancımız olmuş ise, o kadar kuvvetli görür olduk kendimizi. Hesaplarımız tutmuş ise, bir dâhi olduk insanların gözünde.
Hesap önde olunca, hasbilik küstü dostluklara. Hasbihâl edemez oldu kadim dostlar, hesaplar yüzünden.
En basit bir aritmetik hesabı yapamazken, âlim kesildik çıkar hesaplarında. Çıkar hesapları ise, bizi insanlıktan çıkardı mütemâdiyen.
İnsan, yaratılış özellikleri itibariyle insandır. İnsana kıymet veren ise insanlığıdır. İnsanlık, değerler bütününü yüceltmekle mümkündür. Bu değerler arasında hiç şüphesiz insanın insanlığına en büyük katkıyı yapacak olan ilke, karşılıksızlığı benimsemektir.
İnsanın insanlığı, karşılıksızlığında gizlidir desek yanlış olmaz. Karşılıksızlığın, beklentisiz olmanın en güzel tezahürü, hasbi olmaktır.
Peki, hasbi olanda beklenti yok mudur?
Elbette vardır.
Allah için, dostluklar kurmak…
Allah için, hastaları ziyaret etmek…
Allah için, yolda kalmışa yardım etmek…
Allah için, candan selam vermek…
Allah için, bir dostunun sıkıntısını gidermek…
Hasbi olanın beklenti makamı Allah’tır.
Üstad Necip Fazıl ne de güzel söylemiş:
“Verirler, ben âcizim kudret senin dedikçe.
Verenin şânı büyük, sen iste istedikçe.”
Biz de şöyle diyelim:
Hasbi olmak gerek, hesâbi değil.
Allah’tan isteyelim, kulundan değil.
Hesaplarımız şaşabilir ama hasbi tavırlarımız bize hiçbir zaman kaybettirmez. Hasbihâl etmek, ekmek gibi, su gibi, hava gibi lazım hepimize. Hasbihâl etmek zorundayız, kaybolmaya yüz tutmuş insanlığımızı kurtarmak için.
Kıymetli insan İbrahim Tenekeci, “bu işte çok para var” ve “hangi devirde yaşıyoruz?” diyenlerden uzak durduğunu söylüyor. Bu insanlarla hasbihâl etmenin imkânı yok çünkü. Bir de biz ekleyelim: Ellerini ovuşturanlardan da uzak duralım ve ellerimizi ovuşturmayalım.
Samimiyeti benliğimize bende edelim ve usulen kurulan ilişkileri, usul usul terk edelim.
Çelişkilerimizin büyük bir kısmının kaynağı, samimi olmamaktır. Samimiyeti terk ettikçe, selahiyetimiz de kalmadı dostluklar kurmak için. Kerhen kurulan dostluklar(!) kaldı elimizde, elimizi yakarcasına.
“Gönüllerin dergâhında Yunus gibi işlenirim,
Dostlukların hatırına kavgalardan hoşlanırım” diyen şâir, hasbi insanların harbi dostluklarının olacağını söylemektedir.
Dost, kavgada daha kıymetli değil midir?
Vakit, önceliklerimizi sorgulamanın vaktidir. Hesabını yaptığımız beklentilerin, hasbi tavırlarımıza ne kadar yakışacağını sorgulamanın vaktidir.
Milletimiz, zor zamanlardan geçmektedir. İnancımız şudur ki:
Geçmişte hasbi görünüp de, hesâbi davranan ve hesaplarını sonuca ulaştırma gayesine sarılan, çıkarlarını put edinmiş anlayışların çıkar hesaplarını çıkmaza sokacak olan Allah’tır.
Bu milletin bir ferdi olarak benim de temennim budur.
Duânızı eksik etmeyin efendim.