Öncelikle şu gazete haberlerine göz atalım:
“Aşırı derecede alkollü olduğu öğrenilen Emniyet Müdürü Z. A. (53) önceki akşam meydana gelen olayda eşi Gülseren A. (53) ile oğulları Serkan (25) ve Özgür Volkan A.’yı (28) vurduktan sonra intihar etti.”
“Anne ve babası ayrı yaşayan zengin bir ailenin kızı 22 yaşındaki G.A. Uyuşturucu yüzünden Bilgi Üniversitesi'ni 2. sınıfta yarım bıraktı. İki dil biliyor. 8 aydır gördüğü tedavi sayesinde artık uyuşturucu kullanmıyor. Lise yıllarında bu batağa düşen G.A.'nın yaşadıkları pek çok genç için ibret verici bir hikâye.”
“Bayram ziyaretinden dönüşünde dört çocuğuyla annesini öldüren İbrahim İ.'in yüklü bir kumar borcu olduğu anlaşıldı. Bunalıma giren İbrahim İ., ailesini yok etmek istedi.
Bursa'da, uyuşturucu hap içip üzerine alkol aldıktan sonra zehirlenen 3 gençten 1'i hayatını kaybetti, 2'si komaya girdi.”
“Van`ın Muradiye İlçesi`nde yaşayan 42 yaşındaki Ahmet Kaplan, sigara tiryakiliği yüzünden bir bacağını 23, diğerini ise 37 yaşında kaybetti. Kaplan, büyüklerine özenerek küçük yaşlardan itibaren sigara içmeye başladığını, ilerleyen yaşında ise sigara tiryakisi olduğunu söyledi.
Şimdi de şu ayetlere kulak verelim:
“Ey iman edenler! Sarhoşluk veren şeyler, kumar/şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve fal/gelecek hakkında kehanette bulunmak, Şeytan işi iğrenç kötülüklerden başka bir şey değillerdir: O halde onlardan kaçının ki (dünya ve âhirette) mutluluğa eresiniz! Şeytan, sarhoşluk verici şeyler, kumar ve şans oyunları ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret sokmaya ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. O halde, (artık bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?”
(5. Maide Suresi 90,91)
Allah’ın yasaklarına uyulmaması sonucu hemen her gün ayetlerde yapılan uyarılardan hangileri gerçekleşmiyor ki!
Peki Niçin?
Sebebi ne olursa olsun kötü alışkanlıkların hepsi, din-ahlâk, kişilik ve irade zayıflığından kaynaklanır. Biz istemedikçe kim bize bir şey yaptırabilir! “Senin yüzünden oldu”, “onun yüzünden oldu” diyen insana “peki senin iraden ne işe yarıyor?” diye sormak gerekir. İlk sigarasını arkadaşından alan bir genç almama irade ve özgürlüğüne sahip değil midir? “Büyüklerime özendim” diyen başka birisi sağlam bir kişilik ve olgun bir bilince sahip olsaydı; özenmek yerine doğru olanı, kendisine yakışanı yapmaz mıydı? “Belki bu sefer kazanırım” boş umuduyla kumar masasına çivilenip kalan adamı oraya çivileyen, kendi zavallı iradesinden başkası mıdır? Piyango, Toto, Loto, at yarışı gibi oyunlar peşinde koşan gezgin kumarcılar, çalışıp didinerek alın terletmek yerine, kolay yoldan servet sahibi olma hayalleri taşıyan, sahip oldukları değerleri fark etmeyen, hallerinden utanıp sıkılan, çalışıp kazanılabileceği konusunda umut fakiri ancak şansa sınırsız umutlarla çılgınca yapışan, gözleri, olmayan zirvelerden başka bir şey görmeyen kompleksli kolaycılar değillerse, nedir? “Ağır sıkıntılar, sorunlar yaşıyordum, çözümsüzdüm, ne yapacağımı bilemiyordum” diyen bir diğeri, sorunlarına çözüm yolları bulmaya çalışmak yerine, aklını ve vücudunu uyuşturarak, kafasını kuma gömüp sorunlarını görmezden gelmeye çalışmaktan başka ne yapıyor? Oysa sorunlar tepesine dikilmiş duruyor; çözülmedikçe de asla yakasını bırakmayacak. Bu tür davranışlar, sorunları çözme güç ve kapasitesini kendinde görmeme, kolaycılığa kaçma gibi kişilik ve inanç eksikliklerinden başka bir anlam ifade ediyor mu? Diyelim gerçekten çözümsüzlüğe düştünüz ve gerçekten eliniz kolunuz bağlı: Kendinizi uyuşturucuya vermeniz, şişenin dibine vurmanız ya da üst üste sigara yakmamız mı gerekiyor? Bugüne kadar uyuşturucu ve alkolün, çekilen dumanın, işleri daha kötüye götürmekten başka bir işe yaradığı görülmüş müdür? Hepimiz, hemen her gün haberlerde bu alışkanlıklarla ilgili acı haberler duymuyor muyuz? Birazcık aklımızı kullansak bütün bunların boş bahaneler olduğunu hemen anlarız.
Peki, şu şımarık tiplere ne demeli? ‘Ne oldum delisi’ olanlara ve yetişkin olduklarını zararlı alışkanlıklar kullanarak göstermeye çalışanlara? Sizce bunlar gibileri bedenlerinin altında nasıl bir kişilik taşıyorlar!
Allah, yukarıda okuduğunuz ayetlerde her şeyi açık açık anlatıyor ve “…O halde, (artık bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” buyuruyor. Bağımlı da olsak, Allah bize ne kadar da yakın davranıyor, bizi ne kadar da çok seviyor. Duygu ve duyularını kaybetmemiş her insan, bu ifadedeki sıcaklığı, samimiliği, anlayışı, acıma ve rahmeti, şefkat ve merhameti, koruyucu büyüklük ve kucaklamayı hisseder ve gereğini yapar…
İslam Dini, iyi bir kimseye, doğru bir düşünceye, güzel bir hatıraya saygı ve aşk anlamında bağlanmamızı hoş görür. Bu güzeldir. Ancak; bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına, özerkliğimizi ve özgürlüğümüzü kaybedecek derecede bağlı olmamızı, yani “bağımlı” olmamızı hoş görmez. Bir şeye “bağlı” olmak ile “bağımlı olmak” arasında fark büyüktür. Birinde irademizi kaybetmezken, hatta bağlanma işini kendi özgür irademizle yaparken, diğerinde özgürlüğünü yitirmiş bir köle durumuna düşeriz ki; bu İslam inancının temeli olan “Tevhid” ile de çelişen bir durumdur. Bu nedenle İslam Dini bu tür zararlı bağımlılık ve alışkanlıkları yasaklamıştır.
Şu hâlde yapılması gereken açık:
“Siz ey imana erişenler! Allah ve Rasulü her ne zaman sizi, size hayat verecek şeylere çağırırsa, bu çağrıya mutlaka uyun. Şunu iyi bilin ki, Allah, (itaatkârlığı sayesinde) kişi ile kalbi arasına girer(ek onu günaha düşmekten koruyup iyiliklere yönlendirir). Ve (unutmayın ki,)sonunda hepiniz (ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere) O'nun katında bir araya getirileceksiniz. Ve kötülük yönündeki öyle bir ayartıya (fitneye) karşı uyanık ve duyarlı olun ki o, ötekileri dışta tutarak yalnızca aranızdan zalimlere/hakkı inkâra kalkışanlara musallat olmaz ve bilin ki Allah azapta çok çetindir.”
(8. Enfal Suresi, 24,25)
Tecrübe edilmiş yanlış bir hayatı tecrübe etmekten daha ahmakça bir şey yoktur!
Allah ellerin(m)izi bırakmasın.