Yıl 1985. Kütahya’nın Tavşanlı İlçesine bağlı bir dağ köyüne teftişe gittim. Tek öğretmenli bir köy okulu. Yani beş sınıfı tek öğretmen okutuyor. Öğretmenden izin alıp planlarını inceledikten sonra öğrencilerle biraz sohbet ettim. Tabi bu sohbet esnasında öğrencilere programla ilgili yoklayıcı sorular soruyorum .
Ders bitip öğrenciler dağıldıktan sonra idare odasına geçip idari( o zaman tek öğretmenli okullarda öğretmenler, ’’Müdür Yetkili Öğretmen’’ unvanıyla görev yapıyordu.) evrakları kontrol ederek imzaladım. Teftiş raporu müsveddelerinin yanında olup olmadığını sordum. Kendisine ait özel bir dosyada muhafaza ettiği raporları önüme getirdi. Hepsini inceledim. Son beş yılın hepsi ‘’ORTA’’ sonuçlu raporlardı. İdari denetim de bittikten sonra, öğretmenin benden bir isteği olup olmadığını sordum. Benden bir isteği yoktu. Hayatından memnun görünüyordu. Kendisine bazı tavsiyelerim oldu. Beni can kulağıyla dinledi. Tavsiyelerime hiç bir itirazı olmadı. Çalışmalarında başarılar dileyip okuldan ayrıldım.
Cuma günü akşam Kütahya’ya döndüm. O hafta içinde görmüş olduğum öğretmenlerin raporlarını, (notlar da alsam zaman geçince unutmalarım olabilir endişesiyle)cumartesi-pazar günleri yazmayı alışkanlık haline getirmiştim.
Sıra bahsi geçen öğretmenin raporunu yazmaya gelince durakladım. Gerek okulu bütün olarak, gerekse sınıfları seviye olarak dikkate alıp teftiş defterindeki notlara göre değerlendirme yapsam en son orta seviyeyi geçmeyen bir öğretmen. Kanaatim zaten sınıfı yoklarken oluştuğu halde bir haksızlık yapma korkusundan dolayı, benden önceki raporları da görüp belki de kendime vicdani bir destek aradım. Bilmiyorum. Hepsi ORTA. Beş müfettişin hepsi mi yanıldı?
Öğretmen adına olumsuz bütün unsurları bir tarafa bıraktım. Kağıt daktiloda tuşlara basmamı bekliyor.
Kendi kendime şöyle bir muhakeme yaptım.
‘’Bu öğretmene ‘’ORTA’’ değerde bir rapor versem devletin bir kazancı var mı? Hayır yok. Öğretmen yine terfi edecek ve maaşını alacak. Peki. ‘’İYİ’’ versem devletin bir kaybı var mı? Hayır yok. Öğretmen yine terfi edip aynı maaşı alacak. ’’Herkes gibi bu öğretmen de kendisinin ne kadar öğretmen olduğunu bilir. Ona moral destek versem, öğrencilerine zararı olur mu? Hayır. Öyleyse sonucu ‘’İYİ’’ olacak şekilde başla rapora ‘’ dedim ‘’ve sonucu ‘’İYİ’’ ile bağladım.
1986 yılında aynı öğretmenin teftişini Sabri Ayçiçek isimli(şu anda İzmir’de yaşıyor iyi bir müfettiş iyi bir pedagogdu) bir başka arkadaşımız gitti.
Teftiş bürosunda çalışıyorum.
Sabri Bey selamı verip yanıma geldi.
Seninle biraz konuşalım dedi.
-Buyur Sabri Bey, sizi dinlemeye hazırım.
-Seni takdir ediyordum ama (tebessümle)şimdi kıskanmaya başladım
-Hayırdır?
-Geçen yıl senin teftiş ettiğin…köyündeki … öğretmen var ya.
-Ne olmuş ki?
-Valla öyle bir çalışmış, öyle bir çalışmış ki inanamadım. Sanki yeniden okul yapmış gibi. Cebinden harcamalar falan da yapmış. Ben o öğretmeni çok önceden tanıyorum. Yeteneğinin sınırlı olduğunu bildiğim halde bu hale nasıl geldi hala inanamıyorum. Hemen aklıma senin rapor geldi. Baktım ‘’İYİ’’ vermişsin.’’ ‘’Mesele anlaşıldı dedim’’ içimden. Kendi köyüne yakın çevre köylerde çalışan bütün arkadaşlarına senin raporu gösteriyormuş bilgisini de aldım diğer öğretmenlerden.
Önce içimden Allah’a şükrettim sonra Sabri Bey’e teşekkür ettim.
Başlıkla hiç alakası yok değil mi?
Ben bu öğretmene büyük bir cumhuriyet altını hediye etseydim bu sonucu alabilir miydim sorusuna vereceğiniz cevabın içinde başlıkla bağlantı vardır. Selamlar.