Her ne kadar birileri "abartıyorlar!" diye küçümsemeye çalışsa da "asrın felaketi" olarak isimlendirilen, 9 saat arayla 2 büyük depremi birbirine çok yakın merkezlerde yaşadık. Şehirlerimiz enkaz yığınlarına dönüştü. Son rakamlara göre kırk bin civarında (39.672) insanımız, dünya misafirliklerini tamamlayarak makamlarına kavuştu. Yüz beş binden fazla yaralımız var. Milyonlarca insanımızın bundan sonraki hayatı artık eskisi gibi olmayacak.
İlk günden itibaren devlet ve millet olarak depremin yaralarını sarmak için bir refleks geliştirdik. Ancak bunların yanı sıra, bu büyük acıları provoke etmek isteyen, birtakım dezenformasyonlarla, yalan haberlerle hatta ve hatta ajans oyuncularıyla bu acı durumdan rant elde etmeye çalışan embesiller olduğunu da gördük. Mizah tarihimizde, su testisi kırılmadan önce çocuğa tokat atan Nasrettin Hoca örneği olmasına rağmen nedense testi kırıldıktan sonra, "testi neden kırıldı, kim kırdı, nasıl kırıldı, acaba kırık testiyi nasıl onarabiliriz?" konularını tartışmayı çok seviyoruz. Ve maalesef çoğu zaman da ağzı olan konuşuyor. Halbuki insana ve Müslümana yakışan, acılardan ders alarak kendisini geliştirmesi, pozitif manada değiştirmesi ve dönüştürmesidir.
Yaşadığımız bir hadise, başımıza gelen acı tecrübeler, bizi pozitif manada geliştirmiyor ve üzerine düşünüp, yeni bir yol haritası belirlememizi sağlamıyorsa ibret alınmamış demektir ve tarih tekerrür etmeye devam edecektir. Depremden sonra konuşulanları değerlendirdiğimizde, ifrat ve tefrit noktasında bir takım aşırı yorumlarla sonuçsuz tartışmalar yapıldığını görüyoruz. Bir kısmı seküler, pozitivist, materyalist bir zihin yapısıyla depremi tamamen bilimsellikle! izah ederek, ölüm nedenlerinin de hükümetin, devletin, müteahhitlerin suçu olduğunu, binalar yapılırken jeoloji, mühendislik, mimarlık bilgilerine değer verilmediğini dolayısıyla bilimin yok sayıldığını ifade ediyorlar. Haşa Allah'ı değerlendirme dışı bırakarak yok sayıyorlar. Diğer uçtakiler ise depremin işlenen günahlar sebebiyle olduğunu ve ne yaparsak yapalım depreme engel olamayacağımızı, kaderden kaçamayacağımızı söyleyerek, tabiri caizse sorumluluğu tamamen Allah'a yükleyerek kaderci bir anlayışla insanların sorumluluğunu görmezden geliyorlar. Meselemiz depreme engel olmak meselesi değil zaten. Depremin yıkıcılığı ve bizim ihmallerimiz. Bir taraf Allah'ı devre dışı bırakırken, diğer tarafın insan sorumluluğunu devre dışı bıraktığına veya depremin sadece insanın manevi günahlarının neticesinde olduğunu ölümlerin sorumluluğunu da Allaha havale ediyorlar. İnsan, kumar, zina, içki, faiz gibi haramları işlememekten sorumlu olduğu gibi; hile yapmama, aldatmama, yaptığı işi sağlam yapma, hakkını vererek yapma, ölçüde tartıda hile yapmama, yalan söylememe, malzemeden çalmama, rüşvetle imar planını değiştirmeme veya deprem kuşağında rant için yüksek katlara imar vermeme gibi insanî ve ahlâkî davranışlarından da sorumludur. Bunlara muhalif hareket ve tavırlarda bulunmak ta haramdır, günahtır.
Deprem, geçen haftaki yazımda da ifade ettiğim gibi yağmur, rüzgar, kar, soğuk, sıcak, gel git hadiseleri gibi Rabbimizin kainata koymuş olduğu bir sünnetullahtır. Isınma tedbirlerini almadan, gerektiği şekilde giyinmeden, soğuk bir havada dışarı çıkıp donarak ölen insan, nasıl ki ölümünün sebebi olarak Allah'ı suçlayamayacaksa, dere yatağına ev kurup yağmur yağdıktan sonra meydana gelen selden dolayı Allah'ı katil ilan edemeyecekse aynı şekilde deprem kuşağına, ölçü de hile yaparak (betonun, demirin, kumun, çakılın, tuğlanın her birinin ayrı ölçüleri var. Ölçüde tartıda hile denilince aklımıza sadece bakkal terazisi, manifaturacı mezurusu gelememeli) malzemeden çalarak, mimarlık ve mühendislik bilgilerini, zemin etütlerini ihmal ederek bina dikenler de kendi suçlarını Allah'a yükleyerek, haşa Allah'ı katil ilan ederek veya toplumsal ahlaki zaafları, günahları sebep olarak göstererek kendi mükellefiyetlerinden ve sorumluluklarından sıyrılamayacaklardır.
Bu kadar insanımızın ölmesine sebep olan en önemli zihni etken çocuklarımızı meslek seçimi konusunda teşvik ederken veya onları hayata hazırlarken, mimar ve mühendislerimizi yetiştirirken, özellikle inşaat mühendislerimizi yetiştirirken "evladım bir an önce mühendis ol, köşeyi dön, çok kazan, bizim çektiğimiz sıkıntıları çekme!" telkinleriyle yetiştirmemizdir. Ahlâki eğitimin, isar ve diğergamlık duygularının göz ardı edilmesidir. Hedefi ve kutsalı para olan kimselerden insana saygı ve insanı öncelemesini bekleyemezsiniz.
“Depremler işlemiş olduğumuz günahlar sebebiyledir” tarzındaki açıklamalar, bir yönüyle doğrudur. Ancak bunu söyleyenlerin kastettiği günahların ötesindeki günahlarımızı da konuşmamız gerekmektedir. Depremler değil ama deprem sonucunda bu kadar insanın ölmesi, bu kadar insanın yaralanması ve bunca travmatik sonuçlar ortaya çıkması bizim günahlarımız sebebiyle olur. Bu kadar yıkım ve bu kadar ölüm hangi günahın bedelidir?
Deprem uzmanı ilim adamlarımızın uyarılarına kulak tıkayıp, ilmi dikkate almama günahımızın bedelidir. Çarpık imara ve şehirleşmeye, rant uğruna müsaade etme günahımızın bedelidir. Zemin etüdü, kaliteli ve sağlam malzeme kullanma gibi teknik konuları ihmal etme günahımızın bedelidir. İmar mevzuatına veya ruhsata aykırı yapılara göz yummamız, hatta ve hatta böyle yapanları uyanık ve iş bitirici olarak görme günahımızın bedelidir. Malzemeden çalarak yaptığımız binalarımızı “depreme yönetmeliğine uygun”, "en sağlam malzeme, birinci kalite işçilik" gibi yalanlarla süsleyerek fahiş fiyatlara satma günahımızın bedelidir. “Deprem veya binalar öldürmez, eceli geleni Allah öldürür. Ölüm mekana değil zamana bağlıdır” diyebilme cehâletini gösteren, kader konusunun “K'sini” bilmediği halde kader konusunda ekranlarda ve amfilerde ahkam kesen insanları yetiştirme günahımızın bedelidir. Tedbiri terk edip, sorumluluklarımızı yerine getirmeden, “takdir-i ilâhî” kavramını çarpık kader anlayışımıza kalkan yapma günahımızın bedelidir. Yapılan çürük binalar depremde yıkılırsa, sel yatağına yapılan evleri sel alırsa; bunun adı “kader” değil, müteammiden adam öldürmeye teşebbüstür.
Ahlak eğitimi ve tekerrür etmemesi için tarih eğitimini, çok kazandıran meslekler! kadar önemsememiz gerekiyor. Hayatın merkezinin rant ve para olmadığını yetişmekte olan nesillerimize öğretmemiz gerekiyor. Ve bir insanı öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi olduğunu... Yoksa daha çok bedeller ödemeye devam ederiz...