Hayatta insanın başına bazen öyle şeyler gelir ki, içinden zararsızca yakayı sıyırmak için biraz deli olmak gerekir.(La Rochefoucauld)
Bu tespite katılmamak mümkün değil.
Hayatın bazı dönemlerinde işi deliliğe vurmak gerekiyor ki, o dönemin izleri sizi bütün ömrünüzde meşgul etmesin.
Delilik bir tavırdır ve tavır, sahibine unvan kazandırandır.
Bizim kültürümüzde deliye ne tam olarak iyi demek mümkündür, ne de tam olarak kötü demek.
En hoş iltifatlara tamlamadır bâzen deli:
Deli yürek,
Delikanlı adam…
Bâzen uçuk-kaçık tavırlara tanım olur:
Deli dolu,
Deli bozuk,
Deli Bekir…
Bâzen yaban meyvelerinin eşsiz aroması olur damaklarda:
Deli armut,
Deli kayısı,
Deli çilek…
Bâzen divâneliğin gizemli bir unvanı olur delilik ve “Allah adamı” hemen ardından gelir.
Bâzen de akıl eksikliğinin en yumuşak ifadesi olur ve “tahtası eksik” yaftası yakasını bırakmaz delinin.
Hangi deliliğe tâlibiz bu hayatta?
Akıl eksikliği ise aklınızdan geçen, deli olduğunuzu zâten anlamayacaksınız.
Divanelik beklentisi içinde iseniz, tevâzuunuz müsaade etmeyecektir bu unvanı almanıza.
Uçuk-kaçık tavırlar cezbediyorsa sizi, ciddiye alınma hissi bir gün yakanıza yapışacaktır.
O zaman ne kaldı geriye?
Evet, bir tek delilik kaldı ki, selam olsun o delilere:
Şahsiyete cesareti dost kılan,
Menfaati düşmanına eş sayan,
Haklı yerde sert sözünü beş sayan,
Dostluğunun hatırına kavgaları hoş sayan,
Makâmını adâlete hiç sayan,
Haksız kazancı kendisine leş sayan,
İyiliği, dünyasında en iyi iş sayan…
Fukaranın ihtiyaç yükünü, sırtında kuş sayan,
Haklı sözünü söyleyip, geleceğinden endişe duymayan,
Gözünü budaktan, sözünü sakattan sakınmayan delilere selâm olsun.
Tâlip olmakla deli olunmuyor efendim.
Fâil olmak gerekiyor deli olabilmek için. Ve deli olmuş iseniz, farketmeyeceksiziniz deliliğinizi.
Kim bilmez ki delilik; özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları, yüce ve görülmemiş bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur.(Montaigne)
Bu dünyada deli olmak lazım, olabilmek mümkün ise.
Osmanlı’nın öncü güçlerinden olan delioğlanlardan olmak lazım bir orduya kalkan olmak için. Tokadınız, düşmanı ya öldürsün ya da süründürsün.
Deli olmak lâzım, mazluma kalkan eli kırmak için.
Deli olmak lâzım, derin ilişkilerin içinde girift menfaatlerde boğulmamak için.
Deli olmak lazım, adâletsiz tavırlara söylenecek sözün sahibi olabilmek için.
Delinin eyvahı olmaz ama eyvallahı çoktur. Bu eyvallah ki, sessiz kalmak değil, kadere rıza göstermek, hikmetine râm olmaktır..
“Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler” diyen atamız, isme atıf yapmış ve deliliğin makâmını tayin etmiştir.
“Akıllı danışıncaya kadar, deli oğlunu evlendirir” diyen ceddimiz, deliliği çözüm ile eşdeğer görmüştür.
“Delinin yüreği ağzındadır, akıllının dili yüreğindedir” diyen ak saçlılar, deliliği, açık sözlülükle kıymete bağlamıştır.
Kanaatim odur ki, bir toplumda delilerin çokluğu, menfaat kavgalarına merhem olacak, adâlet yoksunlarını sözlere mahkum edecektir.
Deli olmak lazım ki, çifte standardı tavırlarına eş etmiş adâlet yoksunlarına söz söyleme cesaretinden mahrum olmayalım.
Herkes sevdasına sarılıyor. Bizim sevdamız da, serde delilik, kelamda dirilik ve niyette iyilik olsun ve dört elle sarılalım İnşaallah.
Duânızı eksik etmeyin efendim.