Fakültelerin halkla ilişkiler bölümünden mezun olanların bir unvanının olmadığını belirtmiş ve geçen hafta Salı günkü yazımızı noktalamıştık.
İletişim hayat ise, hayat da kelam ile kâimdir. Kelâmı ve merâmı sayfalara aktaran da kalemdir. Bizim gibi acemi kalemler, sizleri çok yoruyor rakamlara mahkum eden yazılarla, biliyorum.
Üçüncü de gelir mi demeyin. Bugünlerde cepten yiyoruz bu vazife için. Gelirse eğer devamı, kızmayın bizdeki fakirlik için.
Halkla ilişkilere devam edelim.
Halkla ilişkiler mesleğini icra edenlere “halkla ilişkiler uzmanı” diyenlerimiz çıkabilir. Belediyenin meslek edindirme kursuna katılıp iletişim sertifikası alan herkesin, kendine halkla ilişkiler uzmanı dediği bir ahval içinde, bu ismin hiçbir saygınlığı olmaz. Halkla ilişkiler uzmanı, genel kabul görmüş bir unvan olsa da, halkla ilişkiler mezunlarına hasredilmiş bir unvan olmadığı için gerekli saygıyı görememektedir. Bir avukat, bir doktor, bir mimar, bir öğretmen unvanı, mezun olunan okul ile kazanılmaktadır.
Halkla ilişkiler mezunu kişi, kendini halkla ilişkiler uzmanı olarak tanımlarsa, belediye kursundan iletişim sertifikası alan Ayşe Teyze, “meslektaşım nasılsın? Ben de halkla ilişkiler uzmanıyım” der ve kızmaya da hiç hakkımız olmaz.
Sözün kısası şudur ki: Halkla ilişkiler mezununa bir isim elzemdir.
Bunun için kânun çıkarılacaksa kânun çıkarılmalı, idâri işlem yapılacaksa, bir an önce gerekli kararlar alınmalıdır. Nasıl, bir doktor ancak tıp fakültesinden mezun olarak hekim unvanını alıyorsa; eğer mesleğin adı halkla ilişkiler uzmanı olacaksa, bu unvanın da ancak halkla ilişkiler eğitimi veren bir fakülteden mezun olunarak alınmasının yasal zemini oluşturulmalıdır.
Bu yasal zeminin olmaması, bir meslek bilincinin oluşturulamamasını da beraberinde getirmiştir ki, bu sorun iletişim ve halkla ilişkiler öğrencilerinin geleceği açısından da göz ardı edilmemelidir.
Halkla ilişkiler mezunlarının okuldan sonra kanalize olacakları belli bir alanın olmaması da, bu mesleğin mevcut durumunun en başat aktörlerinden biridir.
Ülkemizin siyasi, ekonomik, toplumsal ve örgütsel yapısı içinde, halkla ilişkilerden mezun olan insanları bekleyen ve bu mezunların donanımına aç olan çalışma alanları maalesef yok.
Aslında alan çok ama açlığının ve ihtiyacının farkında olan yapı yok. Herkes ve her kuruluş bir halkla ilişkiler türküsü çalmakta ama kimse bu türküye sağlam bir nota gerektiğini takdir edememektedir. Dört yıllık bir teori eğitiminin uygulanmasına imkân veren mekânların olmaması da, halkla ilişkiler mezunlarının bir meslek sahibi olamamaları sonucunu beraberinde getirmektedir.
Türkiye’mizde binlerce kurum ve kuruluş var ve bu kurum ve kuruluşlarının tamamının halkla ilişkiler birimleri ve faaliyetleri mevcuttur. Kamu ve özel sektör birlikte düşünüldüğünde, devasa bir potansiyel halkla ilişkiler mezunlarını beklemektedir.
Yapılacak küçük bir yasa değişikliği, halkla ilişkiler mezunlarına hem bir unvan, hem de bir meslek kazandırmaya yetecektir. Bu kazanımın neticesinde mesleğe duyulan saygı da kendiliğinden gelecektir. Bu saygının kazanılmasında kazanan sadece halkla ilişkiler mezunu olmayacaktır. Aynı zamanda, mezunun görev aldığı kurum ya da kuruluş da kazanacaktır ve kurumlar işi ehline vermenin rahatlığını hissedecektir.
Yapılacak yasa değişikliğinin özünü, kurum veya kuruluşta kurulmak zorunda olan halkla ilişkiler biriminde yalnızca iletişim ve halkla ilişkiler mezunlarının istihdam edilebileceğine ilişkin sınırlayıcı hükümler konulması oluşturmalıdır.
Bu tür hükümleri içeren yasalar, halkla ilişkiler mezunları hariç hemen hemen diğer bütün meslekler için zaten yürürlüktedir. Bu talep ayrıcalıklı bir durum oluşturma talebi değil, var olan hakkın teslimine yönelik bir taleptir. Bu yönde bir yasa değişikliği aynı zamanda, halkla ilişkilere verilen önemin geldiği seviyeyi gösterme açısından Türkiye’miz için de bir kazanım olacaktır.
Yerimizi yiyen kelimeler, merâmımızın önündeki duvardır.
Kelimeler olmasa, merâma tercüman dil var mıdır?
Bu iki mısra, konuya devam edeceğiz diyor.