Yine acı dolu bir yazı.
Dile kolay 35 yıllık kadim dostum: Halil Atalay Hocamız.
Yıl, 1982 … Hem Konya İlahiyat Fakültesi’nde öğrenci ve hem de Meram-Dere Mahallesi Emirler Camiinde de Din Görevlisi olarak çalışıyorum.
Halil Hocamız da aynı şekilde Din Görevlisi..
Konya İl Müftüsü, Ladikli Mustafa Ateş hoca.. Her ay din görevlilerinin toplantısı var. Ateş hoca, sadece gelen duyuruları okumak yerine, seminer de yapılmasını önerdi. Bir arkadaşımız ayağa kalkıp eğer kendisine görev verilirse, anlatabileceğini söyledi. Ateş hoca da tamam dedi. Konusu da “Bid’at ve Sınırları” idi. Sonradan öğrendim ki bu arkadaşımızın adı: Halil Atalay..
Zaman içerisinde Atalay Hocamızla hem bir dergide birlikte yazdık ve hem de yaklaşık 35 sene kadim bir dostluğumuz sürdü.
Kabına sığmayan candan bir arkadaşımızdı. Cevval, sürekli okuyan, yazan, düşünen mücahit ruhlu bir muvahhit Müslümandı. İmam-hatiplik görevlerinde bulundu, sonra, Avrupa’ya gitti, döndükten sonra, öğretmenlik ve Üniversite de öğretim görevliliği yaptı. Son görevi de Büyükşehir Belediyesi’nde idi…
Son zamanlarına kadar İslami yaşantısından ve mücadelesinden taviz vermedi.
Halil Atalay hocamız iyi bir hatip, kalemi güçlü bir yazar, samimi bir Müslümandı. Çok ciddi ve kaliteli eserler yazdı, çocuklarını mükemmel yetiştirdi. Bütün bunlar onun amel defterinin açık kalmasını sağlayacak sadaka-i cariyeleridir, muhakkak..
Annemin vefatı münasebetiyle Ali Akpınar, Musa Gün, Abdullah Atıcıgil ve Sami Yıldız hocalarla baş sağlığı için ziyaretime gelmişlerdi. O gün de şen şakrak, bir araya gelememenin hüznünü dile getirmişti. Ayrıca yapılması gereken birçok konuya da değinmiştik. Boş durmuyordu. Son zamanlarda hem değerler eğitimi üzerine konferanslar veriyor ve hem de bu alanla ilgili kitaplar yazıyordu. Ben covitten dolayı Meram Tıp Fakültesi’nde yatarken sürekli arıyor, moral vermeye çalışıyordu. Hatta sağlığıma kavuştuktan sonra şöyle kırlara çıkıp arkadaşlarla sosyal mesafeyi koruyarak doya doya bir sohbet etmeyi arzu ettiğini de söylemişti.
Halil Atalay hocamız ve muhtereme eşlerinin kovite yakalandığını duymuştum. Geçmiş olsun diye aramış ve bazı tavsiyelerde bulunmuştum. O da watsaptan şunları yazmıştı: “Muhterem hocam, Allah razı olsun. İnşallah günahlarımıza keffaret olsun. Sadece dikkatli olmak yetmiyor. Nasreddin hocamıza: “Kader nedir?” diye sormuşlar. O da “hep O’nun dediği oluyor” demiş.” Daha sonraki bir yazısında da “ciddi bir sıkıntı yok, dua buyurun” diye yazmıştı. Bundan birkaç gün sonra hastaneye kaldırıldığını öğrendim. Aramalarımda cevap alamadım. Yoğun bakıma kaldırıldığını ama bulunduğu hastanede de yer olmadığını öğrendim. Tekrar aradım. Telefona çıktı, sesi kısık ve zor konuşuyordu. Hocam beni buradan çıkarın, yoğun bakımda yer yok demişti. Meram Tıp olur mu? dediğimde iyi olur, demişti. Hemen fakülte yetkilileriyle konuştum. Onlar da yer olmadığını, araştırdıklarını söylediler. Bu arada Selçuk Tıp Fakültesi’nde yer olduğu haberi alınınca oraya kaldırılmıştı. Bunun üzerine hastane yetkilileriyle temasa geçmiş ve her gün hastalığın seyrini takibe başlamıştım. Kısa bir süre sonra entübe edildiğini öğrendim. Üçüncü gün yetkililerden aldığım haberde, “ reanimasyon, yoğun bakımda yatıyor, solunum cihazına bağlı, mama ile besleniyor ve uyutuluyor.” Sürekli durumunun kritik olduğu da ekleniyordu..
Ne diyelim birgün sonra acı haberi aldık. Bu salgın sebebiyle birçok âlim, ilim adamı ve nice kardeşimiz Hakk’a yürüdü. İnşallah hocamız da şehitler kervanına katılmıştır. Böylece bir yiğit Müslümanı kaybetmiş olduk. Hala şoktayız. Dostları olarak cenaze namazını kıldıktan sonra onu Hoca Cihan mezarlığına ebedi istirahatgahına defnettik..
Halil Atalay hocamızın güzel bir Müslüman olduğuna hepimizin hüsn-ü şehadeti vardır. Tekrar ümmetimizin, ailesinin ve dostlarımızın başı sağ olsun.
Nur içinde yat, Değerli Hocam.
Mahşerde buluşmak niyazıyla…