Genç teğmenlerin alternatif yemin yapmalarıyla ilgili değerlendirmede bulunan Siyaset Bilimci Ömer Tokgöz, yazısında şu ifadelere yer verdi;
“Siyasal tarihimizde Osmanlı döneminde yeniçerilerin gösteri yaparak kazan kaldırıp darbe teşebbüsünde bulunması, padişah değişikliği istemesi ya da bazı kişilerin kellesini istemesi sık yaşanan bir olgudur. 1870'lerden başlayan Jön Türk geleneği zamanla siyasi muhaliflikten asker üyeleri sayesinde Balkanlarda dağa çıkmaya ve askeri darbe yapmaya meyletmiş bir yapıya sahiptir. İttihat Terakki'nin örgüt içi silahlı ve yeminli bir örgütlenmesi de siyasi rakipleri tasfiye etmede ve ilk siyasal gazeteci suikastlerinde rol almış şaibeli ve gizli bir örgütlenmedir.
Memleketi kurtarmaya niyet eden pek çok toplum kesimi olduğu gibi mesleki olarak askerliğe intisap etmiş kişiler vatanı korumaya ve kurtarmaya hepten kendilerini adamışlardır. Özellikle bazı ordu mensuplarının askeri görev yasalarında “cumhuriyeti korumak ve kollamak” başlığını her zaman sivillere ayar vermek ve darbe yapmak için bir zaruret gibi algıladıkları dönemler de yaşanmıştır dedi. Bu nedenle zaman zaman ordu içinde seçimle gelen meşru yönetimleri darbe yoluyla hizaya getirmek isteyenler olmuştur. Aynen Osmanlı dönemindeki gibi memleketi baskıcı ve silahlı yöntemlerle kurtarmaya niyetli Halaskar Zabitan grubu zihniyetiyle karşılaşılabilmektedir. Düşünce olarak başlayan çizginin akamete uğraması veya fiiliyata dönüşüp dönüşmemesini ise iç ve dış politik konjoktüre bağlı olarak seyretmektedir.
Devletin, hükümetin, milletin askeri olmak veya kimin askeri olmalı şeklindeki tartışmalar Cumhuriyet döneminde özellikle 1960 ihtilali öncesi ve sonrasında Türkiye'de eksik olmaz. 1961 darbesi sonrası yapılanları yetersiz bulan Harp okulu komutanı A. Talat Aydemir mesela 1962 yılı ve 1963 yılında iki kez Harp okulu öğrencileri ve bazı askeri birlikler ile silahlı ihtilale kalkışır. Başarısız olunca idam edilir. Askeri yedeğine alarak Baas tipi asker/aydın birlikteliği ile sosyalist bir devrim yapma girişimi 1971 yılında önlenen bir projedir.
Bu yüzden Harp okulu mezuniyet töreni bittikten sonra alternatif bir yemin töreni icra eden bazı genç teğmenleri gören ve darbeci çağrışımları hatırlayan sivillerin bu durumdan endişe etmesi kadar doğal bir şey yoktur değerlendirmesini yaptı. Bu alternatif yemin hareketinin altında ne yatıyor diye sorgulanması da mantıklıdır. Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk devletimizin kurucusu, devlet başkanı ve iyi bir asker olarak herkesin gönlünde yeri olan bir insandır. Atatürk ideolojik bir ayrıştırma ve kamplaşma amacıyla istismar edilmemelidir. Ordu milletin ve devletin ordusudur, genç teğmenlerin veya başka bir kesimin kimseye kendini izafe etmesine ve bağlamasına da gerek yoktur.
Mustafa Kemal'in askerleriyiz demek bizde yaşanan darbe geleneği nedeniyle masum bir aidiyet ve meslek olarak kendilerini Atatürk'e adamak, onun kadr-ü kıymetini bilmekten ziyade Atatürkçülük maskesi altında darbeci bir zihniyete gönderme yapan ve sivil yönetimlere parmak sallayan muhtıracı ve jakoben bir teamüle atıf yapmaktadır. Alternatif yemin, gerekçesi ne olursa olsun her 10 yılda bir yapılan darbelere, muhtıralara ve Genel kurmay bildirileri ile parlamentoya, meşru hükümete, sivil hayata ve demokrasiye tanklar ile balans ayarı yapanlar akla gelmekte ve darbeci bir çağrışıma sahiptir.
Cumhuriyet döneminde tüm darbeciler ister asker ister sivil olsunlar Atatürkçülük veya Kemalizm adını kullanarak faşist bir müdahale ile toplum mühendisliği yapmışlardır.
Türk siyasal hayatında askeri darbe geleneğinin kökeni Osmanlı döneminde askerler tarafından kurulmuş Halaskaran-ı Zabitan grubuna dayanır. Yani "kurtarıcı subaylar" grubu yüksek rütbeli askerler olarak 1908 yılında ilan edilen 2.meşrutiyet döneminde ortaya çıkmıştır. Bu grup siyasal hayatı tehdit eden öneriler ile düzenlemeye çalışmıştır. Hükümete ve meclise muhtıra verme, mektup gönderme ve gerekirse silaha davranma tehdidi içeren yönüyle Cumhuriyet sonrasında yapılan bildirilere v e darbelere de esin kaynağı olmuştur.
İttihat ve Terakki'nin 31 Mart Olayı sonrasında iktidarını güçlendirmek için siyasi ve askeri alanda muhalif gruplara tasfiye politikası uygulaması muhalif faaliyetlerin daha da çoğalmasına ve siyasi alandaki bölünmelerin de orduya yansımasına sebep olmuştur. İttihat ve Terakki’nin bu uygulamaları karşısında orduda kendilerine “Halaskâr” veya “Halaskâr Zabitan” (Kurtarıcı Subaylar) adını veren bir grup ortaya çıktı. Halaskar Zabitan üyeleri bir taraftan askeriye de düşüncelerini yaymaya başlamış diğer yandan da hükümet darbesi yapmak için çalışmalara başlamıştır. Bu dönemde Arnavutluk’ta bazı subayların hükümete karşı isyan ortaya çıkmıştır. Hükümet bu tartışmalar sonucunda düşmüştür.
Halaskâr Grubu’nun kaleme aldığı tehdit mektupları; Mebuslar Meclisi Başkanı Halil Bey’e (Menteşe), Askeri Şura’ya ve Saray Başmabeyincisi Halit Ziya’ya gönderilmişti. Bu süreç Said Paşa Hükümeti’nin önce Meclis’ten güvenoyu istemesine, güvenoyu aldıktan bir gün sonra da istifa etmesine yol açtı. 1913 yılında yapılan Babiali baskını ile grubun faaliyeti sona ermiştir.
Askeri siyasetten uzak tutma iddiasında bulunan Halaskar Zabitan Grubu, yapmış olduğu hareketlerle siyasetin içine daha çok girmiştir. Siyasete müdahil olarak, olayları kendi isteğine göre düzenlemeye çalışırken, demokrasi açısından tehlikeli bir durum ortaya çıkarmıştır.
Genç Teğmenlerin yapmış oldukları alternatif yemin olayı üzerinde soğukkanlı ve hukuki süreçlere dayalı olarak durulmalı ve soruşturulmalıdır. Ülkemizin ve halkımızın göz bebeği ordumuza katılan genç teğmenler üzerinde planlanmış ve ideolojik bir grubun yönlendirmesi olup olmadığı araştırılmalıdır. Böyle bir durum yok ise bu süreç askeri mevzuatta öngörülen çerçevede disiplinsizlik olarak değerlendirilmesi gerektiren bir durumdur. Sükuneti bozan, kutlama programına aykırılık içeren bir kabahattir. Yapılacak tespitlere göre disiplin cezası verilmesi veya af edilmeleri mümkündür.
Müreffeh özgür ve güçlü bir Türkiye’nin anahtarı sivil anayasa ve sivil toplumdur. Ülkemizin esenlik ve refahı için kesintisiz bir demokrasiyi hedeflemek temel amaç olmalıdır. Darbeden yarar bekleme gibi siyasal ve sosyal adımlardan ülkemizdeki her tür toplum kesimi kaçınmalıdır. Devlet yönetiminde karşılıklı kuvvetler ayrılığı ve güç dengesi sağlanmalı, atanmışlar/seçilmişler dengesi gözetilmeli, temel prensip olarak herkes seçimle gelip seçimle değişen sivil otoriteye saygılı olmalı, siviller ise herkesle beraber demokratik olmalı, anayasal kurallara bağlı ve hukuki teamüllere sahip çıkmalıdır.
Bugüne kadar 13 darbe yapılmış olmasının herkesçe dikkate alınması gerektiğini belirterek açıklamasını bir kitap önerisi ile tamamladı. Türk siyasal hayatında darbeleri ele alan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan tarafından hazırlanmış "Osmanlı'dan Günümüze Darbeler" kitabını konuya ilgi duyan herkese öneriyorum. Kitap da Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan "Darpsız ve Darbesiz Demokrasi "makalesi ile önemli bir katkı vermiştir. Bu önemli çalışmada Osmanlı devletinin son zamanlarından bugüne kadar gerçekleşen darbeler siyaset bilimi ilkeleri ışığında çeşitli açılardan ele alınıp analiz edilmektedir.