Son bir aylık dönemde milletvekili olmak için istifa eden bürokratları tartışırken kamuoyu en çok MİT Müsteşarlığı görevinden ayrılan Hakan Fidan’a yoğunlaştı. Haksız da sayılmazdı. 7 Şubat krizi ile başlayan ve 17, 25 Aralıktan sonra tartışmaların merkezine iyice yerleşen MİT ve Müsteşarı, Emniyet ve yargıdaki ‘paralel’ yapılanmalardan sonra daha fazla dikkat çeker oldu.
Güvenlik ve asayiş noktasında ‘yeterince’ fethedilmedik bir kale olarak ve en azından üst yönetim anlamında MİT göze batmaya başlamıştı. Orası da ele geçirilse, beklentileri doğrultusunda Ramazan Akyürek bu kurumun başına getirilseydi memleketimizin ‘zapt edilmeyen kalesi’, ‘girilmedik limanı’ kalmayacaktı. Ama şükür ki öyle olmadı. Hamdolsun ki bu millet bir kez daha korundu, kollandı.
Hakkında çok yorumlar yapıldı. Yok, ‘İran ajanı’ imiş, yok ‘Tevhit Selam örgütü üyesi olarak gizli bilgilerimizi bilmem nereye aktarıyormuş’ tezviratları baya baya tartışıldı, birileri tarafından unutturulmadan gündemde tutuldu.
7 Şubat 2015 gününden geçerli olmak üzere istifa kararını kamuoyuna açıklayan Fidan o tarihten sonra hakkında en fazla spekülasyon yapılan, ismi en çok tartışılan bürokrat haline geldi. Sorular iki konuda yoğunlaştı: Gittiğinde MİT’in durumu ne olacak? Gittiği yerde Fidan hangi rolü üstlenecek? Hem Kurum hem de Müsteşar merak konusu oldu.
Sonra da yakıştırmalar, takıştırmalar. ‘Hakan Fidan başbakan olur’, ‘İç güvenlik bakanı olur’, ‘Çözüm Sürecinden sorumlu Başbakan yardımcılığı garanti’ türünden haberler birilerinin özel gayretiyle gündemden düşürülmedi.
Düşürülmeme nedeni meseleyi sürekli gündemde tutmak, sürekli yerlerine geleceği fısıldanan makamları işgal eden siyasileri rahatsız etmek, kısaca Ak Parti içinde ve bürokraside fitne çıkarmak. Başarılı oldular mı? Neredeyse oluyorlardı. Allah’tan Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız olayların gidişatına bakarak Hakan Fidan’ın adaylık başvurusunu çekmesi için bir irade ortaya koydular da hepimiz rahatladık.
Cumhurbaşkanımız olayın gidişatını önceden gördüğü için ta baştan adaylığa ve istifaya karşı ‘mesafeli’ durduğunu beyan etti. Olayı muhtemel bir fitne kaynağı olarak gördü. Haksız da sayılmazdı doğrusu. Bugün gelinen nokta o’nu doğruluyor.
Bu aslında Başbakanlıkla – Beştepe arasını açmaya dönük bir adımdı. ‘Avanak Avni’ denen kendini bilmez ve ahlaksız kişi(ler) bunu kaşıma derdine kapıldı. Farklı yerlerde konumlanan görevlileri eliyle en mahrem, en gizli bilgi ve belgeleri sosyal medyada yayımlayan, zaman zaman iftira kampanyalarını yöneten ve tüm millete kasteden ‘mihrak’ konuyu gündemde tutmaya devam ediyor.
Sonuçta iyi niyetinden şüphemiz bulunmayan insanımız bile ‘acaba’ demekten kendini alamıyor. ‘Acaba’ sorusu bu denklemde fitnenin de başladığı nokta. Buradaki ‘kuşkuculuk’ olumsuzlukları irdelemenin, yanlışları perçinlemenin ve toplumu bölmenin bir aracı haline getirme potansiyeli bulunan bir yaklaşım. Prensipte kuşkuculuğa ve eleştirel bakışa hep yakın dururum. Ama bu denklemde mevcut haliyle, ‘dostlar arasındaki kuşku’, ‘olumluyu olumsuza’, ‘doğruyu yanlışa’, ‘şüpheliyi illete’ götürebilir.
İstifanın hayırlı sonuçlar doğurduğuna inananlardanım. Taraflar netleşti. Herkes içindekini, eteğindekini döktü. Dost, düşman belli oldu. Hakan Fidan bir anlamda ‘turnusol kâğıdı’ görevi üstlendi.
Son üç yılda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a vuramayan Fidan’a vurdu. Hükümeti köşeye sıkıştıramayan, MİT’i dizayn etmeye çalıştı. Toplumu yönlendiremeyen kamuoyunu kışkırtma derdine girdi. Bunları biliyoruz.
Şahsi kanaatim Hakan Fidan’ın vatansever, inançlı bir Anadolu çocuğu olduğu yönünde. Yakından tanıyanları tanıyorum. Edindiğim bilgiler hiçbir art niyetinin bulunmadığı yönünde. Başbakanın, bakanların veya bir başkasının koltuğunda gözü olduğuna, olabileceğine de inanmıyorum. ‘Bulunduğu yerin hakkını vermeye çalışan bir kişi’ olduğunu zannediyorum.
Göreve geleli beri MİT’te belli şeyler yapmaya çalıştı. Henüz tam manasıyla kontrolü sağlayabildiğine inanmıyorum. Yoksa Kurum TIR’larının durdurulması, dışa sızan bir takım mahrem bilgiler nasıl açıklanabilir?
Bu, MİT’i, kamuoyunu ve ‘paraleli’ sınama/deneme döneminden hayırlı bilgiler edinildi. Kurum içinden ve dışından hangi türden yıkıcı reflekslerin geliştirilmek istendiği anlaşıldı. Bir aylık ayrılık dönemi Hakan Fidan’a Kurumu dışarıdan gözlemleyebilme, objektif olabilme ve daha kapsayıcı yaklaşabilme imkânını sunduğunu söyleyebilirim.
Cumhurbaşkanımıza ise, boşluk ve ayrılık dönemindeki gözlemlerini bundan sonra değerlendirmeye alma şansı sağlıyor. Beştepe’den durumu izledi. Adeta bir analiz yaptı: Güçlü, zayıf yönleri ve fırsatları ve tehditleri değerlendirme imkânına kavuştu.
Başbakanımız hakeza. O da fitne odaklarının yeni numaralarını gördü. Potansiyel tartışma alanlarını izledi. Henüz bir genel seçim atlatmayan ve yerini tahkim etmeyen Davutoğlu bu türden badireleri nasıl atlatabileceğini öğrendi.
Kısaca söylemek gerekirse Hakan Fidan’ın istifası tüm aktörler açısında bir ‘aşı’ etkisi yaptı. Bundan sonra MİT konusunda herhangi bir şekilde yeni fitne girişimleri geliştirilme ihtimali azaldı. Yetkililer konuya ‘aşılı’ artık.
Bu arada kaybeden medya ve ‘paralel’ gözlü muhalefet oldu. İstifa kararının üzerine hemen atladılar. Tartışmalı konuları hemen gündemlerine aldılar.
Peki, ne oldu? Sonuç onlar açısından bir fiyasko. Hakan Fidan gitti, geldi. Bugün daha tecrübeli. Ama ya karşı taraf? Negatif tecrübe. Yani olumsuz karar ve yorumları perçinlendi. Olumluya tebdil edebilecekleri bir sonuç yok.
Herkes için şunu söyleyelim, kamu makamlarını işgal edenler etraflıca düşünmeden adım atmamalıdırlar. Atılan her adımın mutlaka bir maliyeti var.