Saygıdeğer Kardeşlerim,
Dünya üzerinde olup bitenlere bakınca bilakis 2020’den sonraki zaman bana “Enbiyâ Sûresi”ni hatırlatıyor. Sizlerin de okumanızı mutlaka tavsiye ederim!
Tehlikenin ne kadar yakınımızda olduğunu ama bu yaklaşan tehlikeyi umursamayanları ve gerçekleri gördükleri hâlde inatla yüz çevirenleri görüyoruz. Dünya üzerinde gerçekleşen acı olaylar, yaşanan dramlar, yaşatılan zulümler çoğunlukla nerede? İslam beldelerinde değil mi? Âlemlerin, her şey ve herkesin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Peygamber Efendimiz’in (sav) ümmeti olarak bu fani dünyada cehennemi yaşıyoruz! Bunun tek ve en büyük sebebi de dünya sevgimiz, yani dünyalık için birlik ve beraberliğimizden geçmemiz!
Mevlâna Hazretleri’ne soruyorlar: ”Şems-i Tebrizî’den önce de Mevlâna idin, ondan sonra da Mevlâna’sın! O sana ne kattı, neden ona bu kadar değer veriyorsun?” Mevlâna ise: “Ben Şems’ten önce bir kâse çorba ile doyardım ama şimdi doymuyorum çünkü dünyadaki bütün aç insanlar gözümün önüne geliyor. Bir odun parçası ile ısınırdım ama şimdi ısınamıyorum çünkü dünyanın bütün evsizleri aklımdan çıkmıyor!” der. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir!” hadisi şerifini hayatımızdan çıkaralı çok olmadı mı sizce de!? Hesaba çekileceğimizi kendi nefsimizden başlayıp hatırlatmak en elzem vazifemizdir! Ölüm var, ölüm! Doymak bilmeyen nefsimize dur, diyelim artık!
Etrafımızda olup biten ne varsa bize ibrettir, kendimize gelmemiz için bir ihtardır, zaman daralıyor ve işimiz çok! Önce kendimizle bir muhasebe yapmamız gerek! Bizi yoktan var edip Zat’ından haberdar eden Rabb’imiz, bizi Halife’si ilan edip üstün yeteneklerle donatıp söz verdiğimiz kulluk görevimizi ifa için yeryüzüne gönderdi! Bu vazifemizin ne kadar farkındayız, ifası için de ne kadar gayretliyiz? Allâh’ın(cc) yeryüzünde halifesi olmamızın şükrüyle de ne kadar meşgulüz!? Nereden geldiğimizi, neden gönderildiğimizi ve ne yaptığımıza bakıp nereye gideceğimizin artık idrakine varalım! Aldığımız nefesi veremeyecek, verdiğimiz nefesin yerine ise yenisini alamayacak kadar yakınız ölüme! Bu gerçek artık gözbebeğimizin üzerine ilişik olmalı ki baktığımız her yerde, tek gerçeği görelim ve ona göre hareket edelim!
Şöhretin, makam ve mevkiinin geçici olduğunu; dünya hırsının insanoğluna bir şey katmadığını ve katmadığı gibi de dünya işine daldığımızda maneviyatımızın heba olduğunu görüyoruz. Birer birer bizi avlayan dünya, bizi birbirimizden her an koparıyor. Neticede “Ben ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim!” buyuran Efendimiz’in(sav) ümmeti olarak bölük pörçük, darmadağınık bir hâlde yaşıyoruz!
Bu bölük pörçük olma; evvela maneviyat kaybına, akabinde de dünya hırsı ile yanıp tutuşmaya, hâliyle de ahlaken çökmeye götürüyor bizleri! Benlik, kibir, inat ve haset gibi duygularla dolup taşmaya başlayan kalpler; hiçbir ahlâki sınır tanımaz ve zevklerinin yani nefsinin kölesi olur! Gelelim asıl meseleye. Sen, ben, o değiliz; BİZ olmalıyız!
Çok değil 114 sene önce aynı oyun sahnelendi. Cennetmekân Sultan II. Abdülhamid Han için de aynı senaryo işletilmedi mi? Yeter ki gitsin, ne olursa olsun gitsin, denmedi mi? Giden sadece II. Abdülhamid Han mı oldu, Müslüman!? İşi gücü dünyaya kaos yaşatmak olan sözde medeni batı, bizim iyiliğimizi isteyen bir meleğe dönüştü bir anda değil mi? Önce beş benzemezle donattıkları masayı, 6+1 ile daha da büyüttüler. Masayı kurduranlar, elbette ki aslan payını alacak; masaya kimi meze edecekler hiç düşündün mü Müslüman!?
İşte bugün saflar yine kuruluyor, oyun yine aynı oyun! Demokrasi nidalarıyla yine Ümmet-i Muhammed’in umudu olan devletimiz şer odaklarının hedefinde ve yine içimizden birileri ile kol kola girerek! Osmanlıyı böyle ortadan kaldırdılar, sıra bu sefer Türkiye Cumhuriyeti’nde!.. Tabii onların hesapları bu şekilde ama tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah(cc) bu sefer inşallah onlara fırsat vermeyecek!
“Tuzak kurdular; Allâh da onların tuzaklarını bozdu. Allâh, tuzak kuranların en hayırlısıdır” (Âl-i İmrân/54.Âyet)
Sayın Cumhurbaşkanımızı devirebilmek adına her yolu deniyorlar, denemeye de devam edecekler, etsinler. Kurdukları oyunlar bir bir bozuluyor. Söyledikleri yalanlara, iftiralara kendileri dahi inanmıyor. Güneş, balçıkla sıvanmaz! Arkalarındaki karanlık güç, bu sefer amacına ulaşamayacak! Bu sefer asla güçleri yetmeyecek! Asla deviremeyecekler!
Nasıl ki 13 seçimdir kaybediyorlar yine kaybedecekler!
ZAFER İNANLARINDIR!
Korkmayın Allah bizimle. “La Galibe İllAllâh” (Yusuf Sûresi/21.Âyet)
Apaçık Âyetler varken bizler asla Yes’e düşmemeliyiz!!!
Bu mücadele hakla batılın mücadelesi 14 Mayıs’ta vereceğimiz oy ya yiğidi düştüğü yerden kaldıracak ya da bütün kazanımlarımızın heba edileceği yeni bir yıkıma sürükleyecek!
Zaman safını belli etme zamanı! Ya hakkın yanında mücadelemizi verir ya da “ Son pişmanlık fayda vermez!” sözünü bir kez daha derinden yaşarız ki Allah(cc) esirgesin!!!
Allah bu varlık âleminde asla başıbozukluğa, ölçüsüzlüğe ve adaletsizliğe yer vermez. Zulüm ve haksızlıklara göz yummaz. “Tam aksine, biz Hakkı batılın üzerine fırlatırız da o bunun beynini parçalar. Bir de bakarsın ki bâtıl yok olup gitmiştir.” (Enbiyâ Sûresi/18.Âyet)
Rabb’im; biladı İslâm’ı, ülkemizi, milletimizi, devletimizi her türlü işgal ve istiladan emin eylesin! Ümmet-i Muhammed’i(sav) iki cihanda da aziz ve emin eylesin!!!
Selâm ve dua ile…