Son haftalarda Türkiye’nin en önemli gündemi olan barış süreci konusunda MHP tutarlı bir görüntü sergiliyor. Katılırsınız, katılmazsınız, ayrı mesele. Oylarına talip olduğunuz seçmen tabanınıza karşı tutarlı olmak çok önemlidir. Bu anlamda MHP yürütülen barış sürecine, takdire şayan bir tutarlılık ile karşı çıkıyor. Hatta şiddetle karşı çıkıyor. Doğrudur, yanlıştır, o ayrı. Zaten konumuz şimdi o değil.
Ana muhalefet partisi CHP ise tıpkı yeni anayasa çalışmalarında yaptığı gibi barış sürecinde de yan çizmekten başka, eveleyip gevelemekten başka hiçbir şey yapmamaktadır, yapamamaktadır.
Çünkü CHP son günlerde dipten dibe fokur fokur kaynamaktadır. Konumuz işte tam da budur.
CHP ne yapacağını şaşırmış bir görüntü veriyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Anlaşılan o ki; CHP’nin sorununun sadece genel başkan sorunu olduğunu, Deniz Baykal’ı yollayınca oylarını hızla artıracağını düşünen bazı safdiller tarafından Gandi Kemal havalarıyla gazlanarak pazarlanan Kılıçtaroğlu aşısı tutmadı.
Diğer yandan görünen o ki;
Safı safına CHP’yi belli bir zümrenin partisi olmaktan çıkartıp halkın içine sokabileceğini zanneden, Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ekibine karşı parti içi kemalist muhalefet’in ayak oyunları sahnelenmeye başlandı.
Bir çırpıda jakobenliğin terk edilip, partinin yüzünün halka döndürülebileceğine yeni yetmeler gibi inanan Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ekibine karşı, içerde statükocular atağa kalktı.
Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ekibi tarafından kısık sesle, utana sıkıla dillendirilmeye çalışan “yeni CHP” söylemine, tahammül edilmeyeceği belliydi aslında. 1930’lardaki güzel günlerin hayali ile yaşayan, partinin (hatta ülkenin) gerçek sahibi olduğunu düşünen vesayetçi yapının, “yeni CHP” zırvalarına(!) tahammül edemeyeceği gayet açıktır.
CHP içindeki bu yapı Ecevit’i bile barındıramamışken, Ecevit’i bile hazmedememişken (sonradan Ecevit öldü badem gözlü oldu gerçi ya) Gandi Kemal’e nasıl tahammül etsinler.
Ayrıca Dersim’li, Kürt hem de Alevi olan ve hatta “annesi tarafından Ermenidir” diye söylenti çıkartılan birine öyle kafasına göre CHP genel başkanlığı yaptırırlar mı. Görülmüş duyulmuş şey değildir.
Öyle olmasaydı, genel başkanı Kürt kökenli bir partinin, genel başkan yardımcısının Kürtlük aleyhinde meclis kürsüsünden alabildiğince saydırabilmesi, hatta bir milletvekilinin bu duruma dayanamayıp istifa etmesi mümkün olur muydu hiç. Bir yerden düğmeye basılmış anlaşılan.
CHP’nin en ezik, en itilmiş, en horlanmış mensubudur şu anda Kılıçdaroğlu. Ne isaya yaranabilmiştir, ne de musaya. Allah vergisi beceriksizliği de cabası.
Hal böyle olunca beklenen hafriyat çalışmaları başlatıldı, altı hızla oyulmaktadır. Pek yakında balonunu patlatırlar. Göreceksiniz.
Öteden beri, Kılıçtaroğlu geçici bir çözüm idi, yapabilirlerse Süheyl Batum’u getirecekler diyenler de eksik değil zaten. (Bedii Süheyl Batum, fakülteden hocam olur, kendisini 1991 Yılından beri tanırım. Ve o zamandan beri kendisinden bir küçük elektrik alabilmişliğim yoktur.)
Bazı derin odaklar Süheyl Hoca formülünü devreye almış olacaklar ki, Süheyl Batum direk başbakanın mabadına ilişerek en üst perdeden gündeme dâhil olmuştur. Hem de epeydir ortalıklarda yokken.
Bayram değil seyran değil ne oluyor hocam! Kulağınıza bir şeyler mi fısıldandı yoksa?
Epeydir ortalıklarda görünmeyen bir başka değerli politikacamız daha var. Son günlerde Deniz Baykal’ı göreniniz, duyanınız var mı hiç? Bir tenhada keyifle ayak ayaküstüne atıp olanı biteni izlediğine eminim. Ya da slip mayosunu giymiş havuz sefası yapıyordur.
Önümüzdeki günlerde CHP, (CE) – (HA) – (PE) şeklinde üçe bölünürse şaşmamak gerekir.