Sevim öğretmenin Yunus’la sözlenmesi, ardından evlenip apar topar şehre taşınması hafız İsmail’i hem sevindirmiş hem de üzmüştü. Derin düşüncelere daldı. İçinden, inşallah yeni gelen öğretmenle anlaşır, mevcut düzeni eskiden olduğu gibi devam ettiririz diye geçirdi. Zaten Ayvaz ağa denen adam yüzünden talebe sayısı iyice azalmıştı. Çocukların dönüşümlü olarak hem okulda hem de mektepte okutulması çok önemliydi. Köye yeni atanan öğretmenin kendisi gelmeden lakabı gelmişti. Bu lakabın sahibi çevre köylerden birinde öğretmenlik yapan ve adı, “komünist öğretmen”e çıkan Faruk öğretmenden başkası değildi. Haberi ilk duyan muhtar kara Mustafa gazi çavuş’un evine koştu. Gazi çavuş’a; “ Gazi ağa bize yeni gelecek öğretmenin adı komünist mi neymiş” Deyince, gazi çavuş bir kahkaha patlattı. Gazi çavuşun attığı kahkahayı tuhaf bulan muhtar kara Mustafa, niye güldün dercesine gazi çavuş’un suratına bir bakış fırlattı. O bakış Gazi çavuş’u kendine getirdi. Bir eliyle kasketini düzeltirken ona; “Ben sana komünist sözünün ne anlama geldiğini anlatayım mı?” Diye sordu. Muhtar kara Mustafa; “Biliyorum ben, hacet yok!” Diye çıkıştı. Gazi çavuşun yanından ayrılırken; “İyi bir şey değil elbet.” Diye mırıldandı.
Faruk öğretmen’e ilk “hoş geldin” Diyenlerden biri de hafız İsmail’di. Tanışıklıkları şehirdeki “Çifte saatli medrese” Hakkındaki sohbetle daha bir pekişti. Hafız İsmail Faruk öğretmeni, Faruk öğretmen de hafız İsmail’i sevmişe benziyordu. Hafız İsmail, Faruk öğretmen’e birkaç gün sonra açılacak olan ilkokul öğrencilerinin hafta içinde aynı zamanda mektepte okumaları konusunu açacakken birden vazgeçti. İçinden bu konuyu muhtarla beraber üçümüz konuşsak daha uygun olur diye düşündü. Faruk öğretmeni evinde çorba içmeye davet etti. Faruk öğretmen;” Bugün çok yorgunum. Başka bir zaman içsek hocam.” diyerek daveti geri çevirdi. Köydeki ilk günün yorgunluğunu atmak için sabırsızlandığı belliydi. Hafız İsmail’e veda ederek okulun bitişiğinde bulunan öğretmen lojmanına doğru yürüyerek gözden kayboldu.
Köyde herkes bir biriyle; “Duydun mu? Köye komünist öğretmen gelmiş.” Diye konuşur olmuştu. Bu haber kulaktan kulağa yayıldı. Neredeyse duymayan kalmadı. Cuma vakti yaklaşırken cami çeşmesinde abdestini alan topak Nedim, süslü Osman’la sohbete tutuştu. Sohbet esnasında ona; Nedim, komünist ne demek? Onlar da bizim gibi insan değil mi?” Diye sordu. Topak Nedim lafı eveledi, geveledi sonra da; “Ne bileyim ben. Bugüne kadar komünist mi gördüm.” Diye çıkıştı. Bütün cemaat ezanı beklemekteydi. O sırada Faruk öğretmen geldi. Oradakilere selam vererek çeşmeye doğru yöneldi. Sesli bir şekilde besmele çekerek kollarını sıvadı. İştahla abdest almaya başladı. İnsanlar dikkatli bakışlarıyla onun abdest alışını seyretmekteydi. Abdestini tamamladı. Cebinden çıkardığı mendiliyle kollarını ve yüzünü bir güzel sildi. O da diğerleri gibi ezan okunmasını beklemeye koyuldu. Köylüler bir birini dürtükleyerek Faruk öğretmeni işaret ediyorlardı. İçlerinden biri dayanamayarak Faruk öğretmene; “Komünistler namaz kılar mı öğretmen?” Diye sordu. Faruk öğretmen muzip bir şekilde; “Ben komünistlerin namaz kılanlarındanım.” Diye cevap verdi. Ortam sessizliğe büründü. Gözler şaşkınlığın verdiği garip bir ifadeyle bir birine yöneldi. Faruk öğretmen’in dediğinden bir şey anlamadıkları hallerinden belliydi. Faruk öğretmen bir müddet gülüp gülmemek arasında gidip geldi. O esna da ezan okunmaya başladı. (devam edecek)
Sağlıcakla kalınız.