İlk kez gördüğü hoca mektebini heyecanla inceleyen hafız İsmail, muhtar kara Mustafa’ya; “Maşallah muhtarım, ne güzel bir mektep böyle.” Dedi. Gördükleri onu heyecanlandırmıştı. İçinden, Allah’ım! Sana şükürler olsun diye mırıldandı. Hayallerini süsleyen böylesine güzel bir mektepte çocukları okutacak, onlara Allah’ın kitabını öğretecekti. Gözleri nemlendi. Oracıkta sevinç gözyaşları dökmek işten bile değildi. Adeta mutluluk sarhoşu olmuş gibiydi. Yanında muhtar kara Mustafa’nın olduğunu dahi unuttu. Mekâna sinen sessizliği muhtarın; “Gel hafız efendi, birde odanı gör!” Diyen sesi bozdu. Hafız İsmail, muhtarın gösterdiği odaya girip baktı. Yüzünde beliren kocaman bir gülümsemeyle muhtar kara Mustafa’ya; “Gerçekten mi?” Diye sordu. Onun; “Tabi ki! Burada özel görüşmelerini yapar, icabında yorgunluğunu giderirsin.”Sözlerine dikkat kesildi. Hafız İsmail’in mektebi beğenmiş olması, muhtar kara Mustafa’yı bir hayli memnun etmişti. Yeleğinden çıkardığı köstekli saatine göz attıktan sonra; “Vakit baya ilerlemiş, istersen öğretmenimizle de tanıştırayım seni. “ Dedi. Hafız İsmail; “Tabii, olur.” Diye cevap verdi. Beraber mektepten çıkıp birkaç yüz metre ilerdeki köy ilkokuluna doğru yürümeye başladılar.
İlkokulun açılalı neredeyse iki aya yaklaşmıştı. Okulun iki sınıfı ve bir de müdür odası vardı. Odalardan birinde; birinci, ikinci, üçüncü sınıflar, diğerinde; dördüncü ve beşinci sınıflar okumaktaydı. Geçen yıl okulda görev yapmakta olan iki öğretmenden biri tayin olup, buradan ayrılmış ve bütün işler genç ve güzel bir kızcağız olan Sevim öğretmene kalmıştı. Okulda tek öğretmen kalınca öğrencilerin tamamı diğerinden biraz daha geniş olan sınıfta toplanmıştı. Burada sabahla öğle arası dördüncü ve beşinci sınıflar, öğleden sonra ise diğer sınıflar okumaktaydı. Sevim öğretmen, onu kızı gibi sevip kollayan müstahdem Hamit efendinin yardımıyla işlerin üstesinden gelmeye çalışırdı. Okulda olduğu gibi köyde de onun en büyük destekçisi Hamit efendiydi. Hamit efendiyi aşan bir mesele olduğu zaman Gazi çavuş ile muhtar kara Mustafa Hızır gibi onların yardımına yetişir, sorunu hep beraber çözelerdi. Müstahdem Hamit Efendi, yıllar önce doğum esnasında kaybettiği kızı Ayşe’yi, Sevim öğretmene benzetirdi. Bu yüzden ona baba şefkatiyle davranırdı. Tek çocuğu vefat edince hanımıyla kala kalan Hamit Efendi, Sevim öğretmene kendi kızıymış gibi sahip çıkmış ve onu uzunca bir zaman evinde misafir etmişti. Müstahdem Hamit efendinin hanımı Esma teyze ise Sevim öğretmeni bir başka severdi. Her sabah kahvaltı sofrasını hazırlar hazırlamaz onu çağırır, onsuz kahvaltı sofrasına oturmazdı.
Muhtar kara Mustafa hafız İsmail’e; “Hafız efendi, okul dağılmadan öğretmen hanımı yakalayalım.” Deyince İkili adımlarını biraz daha sıklaştırdılar. Okulun önüne gelmeleriyle dağılma zilinin çalması bir oldu. Dışarıya hücum eden çocukların arasından geçerek okul binasına yöneldiler. Merdiveni tırmanırken Sevim öğretmen’le karşılaştılar. Yorgun olduğu her halinden belli olan Sevim öğretmen, Muhtar kara Mustafa’ya; “O muhtar amcam, hoş geldiniz!” Diyerek onları karşıladı. Bahçedeki iğde ağacının altında bulunan eski ahşap sandalyelere iliştiler. Sağ koluyla hafız İsmail’i işaret eden muhtar kara Mustafa, Sevim öğretmenle hafız İsmail’i tanıştırdı. Hafız İsmail merakla Sevim öğretmenin memleketini sordu. Sevim öğretmenle aynı köyden olduğunu duyunca hayretler içinde kaldı. Sevim öğretmen köyün bilge kişisi “Büyük hoca”nın torunuydu. O henüz çocuk yaşındayken parasız yatılıyı kazanıp köyden ayrılmıştı. Hafız İsmail; “Çocukluk haliniz gözümün önüne geldi. Sizi şimdi hatırladım diye söylendi. Dedesinin ondan her fırsatta övgüyle bahsedip; “Benim torun öğretmen olacak Allah’ın izniyle.” Dediğini anlattı. (devam edecek)
Sağlıcakla kalınız.