Kara Yusuf’un evinin önünden geçen otomobil, yaylanarak muhtar Recep ağa’nın odasına doğru yol almaya başladı. Meydanda oyun oynayan çocuklar onu görür görmez oyunlarını bırakarak otomobilin peşinden koşup toz bulutları arasında kayboldular. Köyde olan biten her şeyden haberi olan bakkal Faruk, yanında bulunanlara; “Bu müftü bey’in makam arabası, açılış için gelmiş olmalı.” Diye söylendi. İçlerinden biri Dünya’dan bihabermiş gibi; “Ne açılışı?” Diye sordu. Bu soru diğerlerinin kahkaha atmasına neden oldu. Bakkal Faruk yüz mimiklerinden okunan şaşkınlıkla; “Hasan ya, sen nerde yaşıyorsun Allah aşkına!” Diye söylendi. Kahkahaların yerini alan gülüşmeler bir müddet daha devam etti.
Hafız İsmail üç gün boyunca okuduğu her öğle ezanından sonra, minare hoparlörlerinden “Büyük caminin” açılış haberini ilan etti. Müftü bey’i açılışa davet eden muhtar Recep ağa, açılışın kusursuz şekilde gerçekleşmesini istiyordu. Bunun için günlerce azalarıyla toplantılar yaptı. Kimin ne hazırlayacağını ve ne tür bir sorumluluk üstleneceğini belirledi. Kendisi açılış sırasında koç kurban edecekti. Patis Kazım ile diğer azalar hanımlarıyla beraber, evlerinin avlularına kurdukları kazanlarda çeşitli yemekler pişirip, tatlılar hazırladı. Neredeyse köy ahalisinin tamamı mükemmel bir açılış töreni için üzerlerine düşen görevi yapmaya hazır ve nazırdı. Civar köylerden de hatırı sayılı bir davetlinin köylerine geleceği düşünüldüğünde, açılışın hatasız geçmesi bir kat daha önem kazanıyordu. Muhtar Recep ağa, arazi anlaşmazlığı sebebiyle mahkemelik oldukları; “Gül Avşar” köyünden gelecek davetlileri daha da önemsiyordu. İki köy arasında baş gösteren soğukluk, belki bu sayede giderilecekti. “Gül Avşar” köyünün kendini beğenmiş muhtarı; “Ödlek Sabri” köylüleriyle açılışa gelip bir sürpriz yapar mıydı? Bu soruya içinden, “İnşallah” diye cevap verdi. Kendi kendine belki de açılış vesile olur gelirler diye mırıldandı. Bunları düşünürken müftü bey’in; “Caminin maşallahı var!” sözü kulağında yankılandı. O sözü onaylıyormuş gibi başını salladı.
Caminin önü ana baba günüydü. Müftü bey ile birlikte açılışın yapılacağı alana ilerleyen muhtar recep ağa, onları karşılayan hafız İsmail ve “kümük usta”yı müftü bey’e takdim etti. Müftü bey bir türlü camiden gözünü alamadı. Sanki göz bebekleri tutulmuş, hipnotize olmuş gibiydi. Bir müddet sonra “kümük usta”ya dönerek; “Muhteşem olmuş” Dedi. Konuşmasını; “Ben böyle bir mimari görmedim. Maşallah!” diyerek sürdürdü. Başını muhtar Recep ağa’dan yana uzatarak; “muhtarım, nereden buldun bu ustayı?” Diye sordu. Recep ağa, sevinç gülücükleri arasında; “anlatırım” Diye cevap verdi. Ezan vaktine az bir zaman kalmıştı. Muhtar Recep ağa yeğeninin hazırladığı koç’u kurban etmek için; kısa bir dua okudu. Ardından da “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek, bıçağı kurbanın boğazına götürdü. Daha sonra avuçlarını Sema’ya kaldırarak dua eden müftü bey, yanında bulunan hafız İsmail’e; “buyurun hafız dedi.” Hafız İsmail yanık sedasıyla kısa bir aşr-ı şerif okudu. Muhtar Recep ağa Müftü bey’in kulağına eğilerek; “Hocam bir konuşma lütfetseniz” Dedi. Müftü bey, daha önceden hazırlamış olduğu metni yüksek sesle okuyarak konuşmasını tamamladı. Müftü beyin elini sıkan muhtar Recep ağa, orada bulunanlara “buyurun” Demeye hazırlanırken, muhtar “ödlek Sabri” yi gördü. İçini müthiş bir mutluluk kaplamıştı. Cemaatin arasını yararak, misafiri “ödlek Sabri”nin elini sıkıca kavradı. (devam edecek)
Kalın sağlıcakla.