Köyün eski yapıları arasında yer alan “Büyük Camii” artık zamana direnmekte zorlanıyordu. Çatı tabliyesinde oluşan delikler nedeniyle camiinin tavan arası kuş yuvası haline gelmişti. İyiden iyiye yıpranan zemin tahtalarının gıcırtıları, cemaat namaz kılarken adeta hocanın sesini bastırıyordu. İşlemeli ahşap minberin nadide oyma parçaları harap olmuş, minber oturtulduğu zeminde sallanır hale gelmişti. Mihrabın üst kısmında oluşan gözle görülür büyüklükteki çatlaklar, daha da belirgin bir vaziyette mekânın iç sıvasına yayılmıştı. Camiinin durumu namaz kılmak için pek uygun olmasa da, imam cinci Mustafa’nın dışında hiç kimse şikâyetçi değildi. İmam cinci Mustafa cemaati arada bir; “Camii üzerimize yıkılıverir maazallah! Gelin bir çare bulalım.” Diye uyarıyor, onun sözlerine hacı Hüseyin ağa her defasında; “Bu camii cumhuriyetle yapıldı, cumhuriyet gibi sağlam maşallah. Ona bir şey olmaz.” Diyerek karşılık veriyordu. Ancak bu kadar tevekkel olmak, tedbiri elden bırakıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmak olur şey değildi. Köyün her işini “tereyağından kıl çeker gibi” Halleden muhtar Recep ağa; “Büyük Camii” konusunda pek adım atacak gibi görünmüyordu. Renk vermese de onun kızgınlığı imam cinci Mustafa’ydı. Köyün yerlisi olan ve “Büyük Camii” de fahri imamlık yapan cinci Mustafa iki dönem üst üste muhtarlık seçimlerinde Recep ağa’nın rakibi olmuştu. Aralarında o zamandan kalma bir husumet mevcuttu. Bu yüzden ne cinci Mustafa Muhtar Recep ağa’ya bir şey söylüyor, ne de muhtar Recep ağa bu konuda kılını kıpırdatıyordu. Muhtar Recep ağa imam cinci Mustafa’yı ne yapıp, edip camiden uzaklaştırma gayesini taşımaktaydı. Onu “Büyük Camii” den uzaklaştırdıktan sonra, camiyi yıktırıp yerine altında kuran kursu, yanında imam evi bulunan modern bir camii yaptıracak, başına da hafız İsmail’i getirecekti. Düşüncesini azalarıyla paylaşırken sinirlendiğini hissetti. Konuşmasına biraz ara verdi. İçinden; “Hasbin Allah” Diye mırıldandı. Sonrada; “Büyük camiden cinci Mustafa’nın elini kesmekle işe başlayacağız. Sonrası kolay.” Diye feveran etti. Azalar hep bir ağızdan onun sözlerini; “Evvel Allah!” Diyerek tasdik etti. Daha sonra söz alan patis Kâzım; “Sen hiç tasalanma Recep ağa, bu işi bize bırak. Zaten camii yıkılınca cinci Mustafa’nın orayla ilişkisi kesilecek.”Dedi. Dediği doğruydu. Böylece, hem muhtar Recep ağanın planı gerçekleşmiş olacak, hem de cinci Mustafa’nın arzusu yerine gelecekti.
Muhtar Recep ağa uzaktan akrabası olan ve şehirde dükkânı bulunan saraç Ömer efendi’yi ziyaret ederek işe başlamak istiyordu. Yanına patis Kâzım’ı alarak yola düştü. Saraç Ömer Efendi’nin dükkânına geldiklerinde heyecanının daha da arttığını hissetti. Saraç Ömer Efendi bilgili görgülü ve muhiti olan bir şahsiyetti. Çaylar içildi, yemekler yenildi ve anılar yat edildi. Sıra camii konusunu konuşmaya geldi. Muhtar Recep ağa bu konudaki düşüncelerini anlattı. Saraç Ömer Efendi bir taraftan onu dinliyor, bir taraftan da dükkâna gelen müşterileriyle ilgileniyordu. Dükkândaki sakinlik saraç Ömer ağanın; “Oğlum bize çay getir!” Diyen sesiyle bozuldu. Höpürdeterek içilen çaylara saraç Ömer Efendi’nin sesi eşlik ediyordu. Ömer Efendi kollarını göğsünde birleştirerek hafifçe gerindi. Sonra da; “İnşaat işi çok mühim, hem de tehlikeli ağalar. Önce bu işe nezaret edecek iyi bir usta bulmak gerek.” Diyerek konuşmasını sürdürdü. (devam edecek)
Sağlıcakla kalınız.