Muhtar Recep ağa hafız İsmail’i rüyasında gördüğünü azası patis Kazım’a anlattı. Onu dikkatlice dinleyen patis Kazım, muhtar Recep ağanın rüyasını; “ Güzel bir rüya, hafız pek yakında köye gelecek.” Diye tabir etti. Muhtar Recep ağa alnına inen takkeyi düzelterek; “İnşallah.” Diye cevap verdi. Ardından da; “Onun üç günlük yokluğu bir ay gibi geldi valla.” Dedi. Patis Kazım başını “evet” der gibi sallayarak onu tasdik etti. Aralarında konuşarak bakkal dükkânına yönelen ikili; bakkal Faruk’a selam verip, dükkânın önüne oturdular. Hem sohbet ediyor, hem de gelme vakti yaklaşan köy otobüsünü bekliyorlardı.
Hafız İsmail’in yokluğu hanımı Fadime’ye çok zor geldi. Bu gurbet köyünde ondan başka kimi kimsesi yoktu. Yalnızlık hissetmesin diye neredeyse her gün evine uğrayarak hatırını soran komşu kadın Elmas teyze’de olmasaydı ne yapardı. Gerçi geçen gün muhtar Recep ağa’nın hanımı Şermin, elinde koca bir “su böreği” tepsisiyle çıka gelmiş, onu sevindirmişti.
Hafız İsmail’i bekleyenlerden biri de göçmen Hasan’dı. Evvelsi gün aniden rahatsızlanan oğlunu şehirde ün salmış; “beş liralık doktur.” a götürüp muayene ettirmişti. Doktor onu; “Bu yazacağım iğneleri mutlaka yaptıracaksın. Değilse oğlun iyileşmez.” Diye sıkı sıkıya tembih etmişti. Göçmen Hasan köye gelir gelmez hafız İsmail’in kapısına dayanmış, onun köyde olmadığını öğrenince büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı.
Onu bekleyen sadece göçmen Hasan değildi. Köyün çıkışına yakın evlerden birinde oturan ve yaşı neredeyse doksan’a dayanan sarı Yaşar’ın durumu yürekler acısıydı. Ölümcül bir hastalığa yakalanan Sarı Yaşar, sanki son günlerini yaşıyor gibiydi. Sarı Yaşar’ın Çocukları iki de bir muhtar Recep ağa’ya hafız İsmail’i soruyor ve ona; “ hafız babamızın başında Kur-anı Kerim okusa ne iyi olurdu.” Diye dert yanıyordu.
İkindiyi kılan cemaat, köy çocukları ve otobüsü bekleyen meraklılar bakkal Faruk’un dükkânının önünde toplandılar. Toz yığınları arasından önce burnu, sonra da kocaman dikiz aynaları beliren otobüs bakkalın önünü teğet geçerek biraz ileri de durdu. Yolcuları bekleyen kalabalık otobüse doğru ilerledi. Yıpranmış; boyası dökülmüş ve kabak lastikleri toza bulanmış otobüs onu görenlere adeta; “benden bu kadar!” Diyordu. Yolcuların büyük çoğunluğu otobüsün merdiveninden tavandaki bagaja tırmanan muavin Sami’yi beklemeye koyuldu. Hafız İsmail’in hanımı Fadime, muhtar Recep ağa, göçmen Hasan ve sarı Yaşar’ın büyük oğlu Eyüp hafız İsmail’i bekleyenler arasındaydı. Sırtında heybesiyle otobüsten inen hafız İsmail’i karşılamaya gelenler derin bir; “oh!” çekti. Hafız İsmail kendisine gösterilen ilgiye şaşırmış olsa da, memnuniyeti her halinden belliydi. Biraz ileride onu bekleyen hanımı Fadime’ye doğru birkaç adım attı. Diğerleri onun yolunu kesip maruzatlarını anlatmaya başladılar. Hafız İsmail; “Bana birkaç saat müsaade edin, dinleneyim. Sonra ne lazımsa başım üstüne.” Diyerek yanlarından ayrıldı. Onun gelmesi hanımı Fadime’yi sevince boğdu. Çocuklarını kucağına alan hafız İsmail, eşine ve çocuklarına kavuşmanın huzuruyla evine doğru yürümeye başladı. (devam edecek)
Sağlıcakla kalınız.