Küçük Osman’ın nükseden ateşi bir türlü düşmüyor, yavrucak sancılar içinde kıvranıyordu. Ağlamaktan sesi kısılmış yüzü ile boğaz çevresinde kızarıklıklar oluşmuştu. Anasıyla koca anası onu bir bezin üstüne yatırarak bez parçasının iki ucundan tutup sallamaya başladı. Bir ara inilti haline dönüşen sesi anasını endişeye sokmuştu. Kaynanası Sedef ana’ya; “Ana Osman’ım elden gidiyor!” Diye bağırdı ve yere çömelerek ağlamaya başladı. Soğukkanlılığını muhafaza eden Sedef ana gelini Fadime’yi elinden tutup ayağa kaldırdı. Bacadaki maşrapadan avucuna doldurduğu suyla yüzünü yıkadı. Ardından; “Yapma be güzel kızım metanetli ol! Torunum iyileşecek göreceksin. Kendini bırakma böyle.” Diye söylendi. Aradan birkaç dakika geçmişti ki kapı çalınmaya başladı. Sedef ana bir koşu gidip kapıyı açtı. Karşısında büyük hoca ile Boşnak Halil’i görünce; “Geldiler Fadime Geldiler.”Diye bağırdı. Bunu duyan Fadime gelin sevincinden ne yapacağını şaşırdı. Gözyaşlarını silip merdivenin başına koştu. Büyük hoca ile Boşnak Halil’in ellerinden öptü. Sanki suçluymuş gibi başını öne eğip ağlamaklı bir sesle; Ne olur yavrumu kurtarın, yardım edin bize.” Diye yalvardı. Onun bu haline üzülen büyük hoca; “İnşallah kızım. Elimizden geleni yapacağız. Allah’tan ümit kesilir mi hiç!” Diyerek Boşnak Halil’le birlikte yavrucağın bulunduğu odaya yöneldi.
Ağlamaya takati kalmayan yavrucak ara da bir gözlerini açıyor, sonrada baygınlık geçiriyormuş gibi gözlerini yumup sessizliğe gömülüyordu. Boşnak Halil sağ eliyle yavrucağın alnına birkaç kez dokundu. Biraz geride onu dikkatlice seyreden Sedef ana ile gelini Fadime’ye; “Çocuğu soyun!” Diye seslendi. Sedef ana Boşnak Halil’e; “Halil ağa sonra üşümesin yavrucağız.” Diye itiraz edecek oldu. Boşnak Halil Sedef ana’ya dönerek; “Üşümesin diye üst üste çocuğa giydirdiğiniz libaslar nerede ise onu öldürüyormuş haberiniz var mı?” Diye çıkıştı. Sus pus olan Sedef ana ve gelini yavrucağı anadan üryan soyduktan sonra üzerine pamuklu beyaz bir zıbın giydirip beşiğine yatırdı. Yavrucak titremeye başlamıştı. Alnına soğuk suya batırılan bir bez serildi. Bir müddet sonra yavrucağın ateşini tekrar kontrol eden Boşnak Halil, yanında duran büyük hoca’ya; “Emmi çocuğun ateşinde biraz gerileme var gibi.” Diye mırıldandı. Şimdi sıra çeşitli bitkilerden yapılmış karışımın içirilmesine gelmişti. Boşnak Halil eline tutuşturulan sıcak su dolu çay bardağına; “Bismillah!” Diyerek bir tutam bitki karışımı bıraktı. Bir müddet bekledikten sonra o karışımı çay kaşığıyla yavrucağa içirdi. Gözlerin pür dikkat ona çevrildiğinden bi haber ağrılar içinde kıvranan yavrucak, biraz daha rahatlamış gibiydi. Sedef ana ile Fadime gelin durmadan dua ediyor, dualarını her defasında; “Allah’ım sen onu bize bağışla.” Diye bitiriyorlardı. Oradakiler yavrucakta iyileşme emarelerinin belirtilerini görmek için sabırsızlanmaya başlamıştı. Bir ara yavrucak iniltiler çıkararak tekrar ağlamaya başlamış fakat bu durum uzun sürmemişti. Boşnak Halil tekrar yavrucağın ateşine baktı. Sonrada; “Gözünüz aydın. Çocuğun ateşi düşmüş.” Diye söylendi. Sedef ana ile Fadime gelin sevinç gözyaşlarına mani olamamış, ağlamaya başlamışlardı. Ne kadar şükretseler azdı. Büyük hocanın dediği gibi Allah’tan ümit kesilmezdi. Yavrucağın durumu büyük hoca ile Boşnak Halil’i de sevindirmişti. Boşnak Halil; “Çocuk Allah’ın izniyle sabaha kalmaz iyileşir.” Diyerek yüreklere su serpmişti. Vakit seher vaktini çoktan geçmiş, hava ağarmaya başlamıştı. (devam edecek)
Sağlıcakla kalınız..