Hafız İsmail’in babasına yazdığı mektup işe yaramıştı. İki gün sonra oğlunun durumunu müderris Şükrü efendiyle görüşmek için medreseye gelen Hacı Mehmet, köyden getirdiği bir sepet yumurtayla bir miktar bazlamayı müderris Şükrü Efendi’ye; “Hocam size getirdim, çam sakızı çoban armağanı işte.” Diyerek vermişti. Şükrü Efendinin hediyesini kabul etmesinden memnuniyet duyan hacı Mehmet, daha sonra ağzındaki baklayı çıkarmış; Şükrü efendiye İsmail’i köyden bir kızla nişanladıklarını, ilk fırsatta evlendirerek askere yollayacaklarını o yüzdende İsmail’i köye götürmek istediğini söylemişti. Bunu duyan Şükrü Efendi ; “Olmaz öyle şey!” Diyerek tepkisini dile getirmiş, konuşmasına; ” Efendi! Sen İsmail’in babası olabilirsin ama ben de hocasıyım. Hem bunca yıl neredeydin? Git meseleni İsmail’i –eti senin, kemiği benim- deyip bana emanet eden hancı Abdullah ağa ile çöz!” Diyerek medreseye yönelmişti. Hacı Mehmet bu durum karşısında ne yapacağını şaşırmış, oğlu İsmail’e; “Bir yol bulacağım oğul! Sen medreseye devam et! Ben köye dönüyorum.” Diyerek veda etmişti.
Hacı Mehmet köye döner dönmez, Yusuf Çavuşun kapısına dayanmış ve ona Şükrü efendiyle aralarında geçen konuşmayı aktararak; “Bu işi yalnız sen çözersin. Bize yardım et!”Diye ricada bulunmuştu.
Bu haber çok geçmeden köyde konuşulur olmuş, gerçekle ilgisi olmayan bazı söylentiler dilden dile yayılmıştı. Artık odalarda, çeşme başlarında, gece oturmalarında yapılan sohbetlerin tek gündemi bu haberdi. Köy İsmail’in dedikodusuyla çalkalanıyor, sağda solda; “Duydun mu gı? İsmail’e şehir yerinden bir kız alacaklarmış.” “Valla ben de hoca kendi kızını verecekmiş deyi duydum. Vebali boynuna.” “Yazık! Hoca hacı Mehmet’i dövmekten beter etmiş öyle bir azarlamış, öyle bir azarlamış ki! Adam köyün yolunu zor bulmuş.” Gibi laflar edilmekteydi. Bu dedikodular bir yıldır İsmail’le sözlü olan Emin Efe’nin kızı Fadime’nin de kulağına gitmişti. Fadime üzüntüsünden yataklara düşmüştü. Hacı Mehmet müstakbel dünürüne gerçekleri anlatmak istemiş ise de, Emin efe; “Ateş olmayan yerden duman tütmez.” Diyerek Hacı Mehmet’in ağzını tıkamıştı. Şimdi ne olacaktı? Ortada bir yığın asılsız laf kalabalığı vardı. Bunun önüne nasıl geçilecekti? İsmail’i bir defacık uzaktan görüp seven Fadime’nin evlilik hayalleri suya mı düşmüştü. İsmail’in yüreğini sızlatan bu ayrılık ne zaman bitecekti? Bu sorunu bir tek Yusuf Çavuş çözebilirdi çözmesine ama onun da ağzını bıçak açmıyordu. Yusuf Çavuşun bu ilgisizliği zihinleri meşgul ediyordu. Kaynayan dedikodu kazanına bir dedikodu daha eklenmişti. Güya Yusuf çavuş İsmail’e kendi kızını vermek için fırsat kolluyor, onun için gidişata dur! Demiyordu.
Zaman ilerledikçe bazı gelişmeler gün yüzüne çıkıyordu. Müderris Şükrü Efendi kendi yeğeni Muazzez’i İsmail’e vermeyi planlamış, bunu da hacı Mehmet’e yazdığı bir mektupla bildirmişti. Ortalık iyiden iyiye karışmıştı. İsmail’in ana ve babası bu durumu sır gibi saklamış, hiç kimseye anlatmamıştı. Hacı Mehmet’in karşısına dikilen karısı Sedef ;“Oğlanı ara yerde bıraktık, bu böyle olmaz! Yarından tezi yok şehre gidip Şükrü Efendiyle konuşacağım. Gara kuzumu alıp geleceğim.” Demişti. Hacı Mehmet ise karısının bu çıkışına ses çıkarmamış; ne git! Ne de gitme! Diyebilmişti. Sedef ana içinden “Sükût ikrardan Gelir.” Diye düşündü. Ertesi gün şehre gitmek için hazırlanmaya başladı. (devam edecek)
Kalın sağlıcakla..