Geçen haftaki yazımızda Konya’nın manevi mimarlarından Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Hocamızı anmış ve isminin Konya’da İmam Hatipler ile bütünleştiğinden bahsetmiştik. Bu hafta için de İmam Hatiplerin kuruluş yıllarında, 1950’lerde nasıl gayret gösterdiğini sizlere aktaracağımızı ifade ederek yazımızı noktalamıştık.
Hacıveyiszade Hocamız, zamanımızda da var olan mütecaviz, dine saldırgan insanların bin yıldır İslam’ın müdafii konumundaki bir milletin içinden nasıl çıkabildiğini; birkaç yüzyıldır akıllı, şuurlu ve sünnete uygun, hurafelerden uzak gerçek bir din tahsilinin ihmal olunmasına bağlamakta ve bu yüzden de İmam Hatip okullarını ziyadesiyle önemsemektedir. Çünkü İmam Hatipler onun gözünde, bu milletin din ile bağlantısını sahih bir şekilde inşa edecek, manevi damarlarını Kur’an ve sünnet kaynaklarından besleyecek nesillerin yetişeceği ana damardır.
İmam Hatip okullarının kurulması için karar çıkıp bina ihtiyacı ortaya çıkınca Hocaefendi Konya esnafını etrafındaki ekiple birlikte bizzat ziyaret etmeye başlar. Girdikleri bir dükkânda kendilerine neredeyse hakarete varacak ifadeler kullanan bir esnafın dükkânından çıkar ve hiçbir alınganlık göstermeden bir başka dükkâna girer. Kendisine, nasıl böyle âlicenap bir şekilde davranabildiği sorulunca verdiği cevap, İslam’a ve Müslümanlara hizmet etmek gayesinde olan insanlar için muhteşem bir işaret levhasıdır: “Bugün üzerimizde bir din borcu daha vardır. Bugüne kadar ilim talebesi yetiştirilmedi. Talebe demek, din kalesini müdafaa edecek askerler demek. Cehlin kalesini yıkacak mücahitler demek… Cihatların en büyüğü, en mukaddesi, en ulvisi, bugün talebe yetiştirmektir. Ben bu kanaatteyim. Bu yola çıktım. Beni bu yoldan ne onun bunun reddetmesi, ne de hatta yüzüme tükürmesi döndüremez. İmam Hatip mektepleri yapacağız. Sizlerin, bizlerin yardımıyla bu işler olacak.”
İmam Hatip okullarının açılması Hocaefendi’yi çok heyecanlandırmış, duyduğu memnuniyeti ve sevinci her yerde izhar etmiştir: “Talebeler yetişecek, bir nesil yetişecek, bir nesil geliyor… İmam Hatipleri açacağız, talebeler yetiştireceğiz.” Hacıveyiszade hocamızın bu heyecanını anlamakta zorlanıp: “Amca, heyecanlanıyorsunuz. Emelleriniz var, ümitleriniz var. İmam Hatip diyorsunuz. Fakat geleceği meçhul olan bir müesseseye hangi genç gider ki?” diye itiraz eden yeğeni Ali Ulvi Kurucu’ya verdiği cevap, Hocamızın nasıl bir dava ve ideal adamı olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir: “Öyle değil, babam. Peygamber Efendimiz’in davaya başladığı ilk günleri hatırla… Ee, nasıl başladı? Akrabaları, yakınları itiraz etmediler mi, peşinden bağırmadılar mı? Allahü Teâlâ’nın vaadi var, bu ilahi vaat tahakkuk ediyor. Güneşi söndürmek kimin elinden gelir? İslam da ilahi bir güneştir. Onu kimse söndüremez. Düşmanları istemese de, Cenab-ı Hak nurunu koruyacaktır. Allah’ın vaadine kimse karşı duramaz.”
Hocaefendi İmam Hatip neslinin bu ülke ve ümmet için çok büyük işler yapacağına daha ilk günden inanmış, İmam Hatip neslinin oluşması ve gelişmesi için hayatını bu davaya adamış bir insandı. Kendisi İmam Hatip okulunun temelinin atıldığı günden vefatına kadar, İmam Hatip okullarının gelişmesi ve İmam Hatip neslinin yetişmesi için her türlü fedakârlığı yapmış, İmam Hatip okulları için her alanda hizmet etmiş ve milli ve manevi bir dava olan İmam Hatip davası için gözünü budaktan esirgememiştir. Kendisinin açtığı bu yolda yürüyen İmam Hatip nesline ve bu nesle hizmet eden kişi ve kurumlara ne mutlu!.. Kutlu bir davanın hizmetkârı olabilmek şerefi, tüm İmam Hatip sevdalılarına mübarek olsun.