Hac Bize Ne Anlatır?

Mehmet Toker

Bir yöneliş, bir kaçış, bir adanış, bir sığınmadır hac. Hac, insanı samimiyetten, uzaklaştıran her türlü modern ve postmoderm görünüşten, yüzeysellikten, bayağılıktan, sığlıktan, algı ve manipülasyonlar dünyasından semboller dünyasına bir kaçıştır. Yürümenin, durmanın, bakmanın, su içmenin, saç kesmenin ibadet olduğu bir adanma, bir sığınmadır hac. Tabii, alelâde, sıradan olanın; niyetle irtifa kazandığı, mana yüklendiği, itibari değer kazandığı ibadete dönüştüğü, bir ritüeller bütünü, semboller toplamıdır.

"Yeryüzü bana mescit kılındı." diyen son elçinin ümmetinin, belirli bir mescide yolculuğu, ziyareti ve sılasıdır hac. "Yeryüzü bana mescit kılındı." ifadesi ile "Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'ye ziyaretin, orada kılınan bir vakit namazın yüz binlerle katlanarak sevap hanesine yazıldığı..." ifadesi bir çelişki oluşturmaz. İfadeler arasında tezat yoktur, tutarlılık vardır. Mekke, yeryüzü mescidinin mihrabıdır. Medine, yeryüzüne mescidinin minberi. Mihrab, harb edilen mekan. O mihrapta nefis ve şeytanla mücadele vardır. Harb ederiz şeytanla ve nefsimizle. Büyük cihadın gerçekleştiği mekandır o mihrab. Küçük cihaddan büyük cihada kaçışın merkezidir. O mihrabta yürümek, dönmek, tabii olanın tabiatla bütünleşmesidir. Yürümek, tabii bir hareket. Durmak, bakmak, seyretmek, saç kesmek, su içmek, insanın tabiatında olan sıradan gördüğümüz , alelâde zannettiğimiz davranışlar. Ama niyetle birleşince, "Ameller niyetlere göredir!" ifadesinin bir tecellisi ve bir neticesi olarak; O odak noktasının, Kabe'nin etrafındaki yürüyüş ve dönüş, tabiatla bütünleşmenin diğer ifadesi oluyor. Tabii olanın tabiatla bütünleşmesi. Kainatta var olan hareketliliğe ve döngüye uyum sağlamaktır tavaf. Yaratıcının emrine itaat ederek, maddenin en küçük yapı taşı olan atomda; atom çekirdeğinin etrafında proton ve nötronun dönmesine ve bir yıldız etrafında gezegenlerin dönme hareketine iştirak etmektir tavaf. Bir merkez etrafında dönmek, değirmen taşının dönmesini hatırlatır. Bir noktadan iki değirmen taşının arasına bırakılan taneler taşlaın arasında döner. Alttaki sabit taş ve üstteki dönen taş o taneleri öğüttür. Tanenin dışındaki kabuğu arındırır bembeyaz özü ortaya çıkarır. Yeryüzü taşıyla sema taşı arasında, Kabe odağının etrafında dönerken insan, her bir şaftta, her bir tavafta sırtındaki kabuk gibi özünü, ruhunun temizliğini, insaniyetinin güzelliğini kaplayan günah kirlerinden arınır. Günah bir kabuktur insan için. Tavafla arınır, öğütülür orada milyonlarca taneyle beraber. Erir orada ümmet havızının içinde enaniyet buzunu eritir. Milyonlarca tane ile beraber gururu, kibiri, tûl-i emelleri, hırsları, enaniyeti suya atılan bir buzun erimesi gibi erir kaybolur. O kayboluş, bir buluştur esasında. İnsan kendini bulur, özünü bulur ve Rabbini bulur. Kendini bilenin, Rabb'ini bildiği gibi kendini bulan da Rabbini bulmuştur.

Kabe siyah taşlardan inşa edilmiş kübik bir binadır görünüşte. Bir kapısı vardır sadece. Penceresi bile yoktur. Sütunları, kemerleri, sanatsal işlemeleri yoktur. Ama niyetle birleştiğinde, dini duygu ile bakıldığında anlam kazanır. Burası yeryüzünde insanlığın ibadeti için yapılan ilk binadır. Tevhid dininde vahdetinin merkezidir. Dünyanın çeşitli coğrafyalarındaki inananları cem eden mekandır. Beytullahtır. İnananların bir ömür boyu yöneldiği kıble, istikametlerin kesişim noktası, vahdetin ve tevhidin bayraklaştığı, renklerin, dillerin, ırkların kaybolduğu herşeyin bir şeye tebdil ettiği merkezdir. Beytullahtır. Dinin yüklediği bu mana, onu kutsal bir mekan haline getirir, alelâdelikten, sıradanlıktan uzaklaştırır. Gönüllerin mekanı haline getirir. Kabe de pencere yoktur ama inanan her gönülden Kabe'ye yüzlerce, binlerce, milyonlarca pencere açılır. Kalbin ve avuç içinin Kabe'ye dönük olması o ışığı daha fazla yakalayabilme, gönül penceremize daha fazla ulaştırabilme çabasıdır. Kabe, süse, sanata, sütununa, nişe, kemere, mukarnasa, bordüre takılmayalım diye düz ve kübik bir binadır görüntüler görünüşler bizi aldatmasın diye. Görüntünün değer kazandırmadığını anlatır Kabe bu haliyle.

Kabe'nin hemen yanı başında Hicr ya da Hatim, bize yarım kalmışlığımızı öğretir. Dünya'da herşeyin yarım kaldığını, dünyada yarım kalanların, Kabe ile bütünleşerek tamamlanacağını anlatır. Kabe'ye inen rahmet ve bereket altın bir oluktan, yarım kalan hatime dökülür maddeten yarım kalanlar manen tamamlansın diye. O rahmet ve bereket sayesinde yıkansın Kabe ile bütünleşsin diye...

İnsan, içindeki günah yangınlarını, dünya perestliğini, zemzem ile söndürür. Maneviyata susamışlığını zemzem ile giderir. Zemzem bir arayışın neticesi, bir çaresizliğin ödülüdür. Zemzem insanın çaresizliğine, arayışına cevap verir. Sa'y, kemali arayan insanın kemalat yolundaki ilk adımıdır. İki merkez arasında gidip gelmek, zahmet çekmek, çalışmak, koşmak, koşuşturmak... Dünya koşuşturmacılarından uzaklanarak uzaklaşarak, makam ile ünvan arasında koşmaktan servet ile şöhret arasında koşuşturmaktan uzaklaşıp, Safa ve Merve arasında koşuşturmak, aramak... Ruhlara gıda, kalplere şifa olacak manevi bir serinlik aramak... Ve arayışın neticesinde adanmak. Lisan-ı hâl ile, şimdi sadece başımdaki saçlarımı kesiyorum gerekirse başımı da saçlarım adedince senin için feda edebilirim ya Rabb'i demenin sembolik ifadesi.

Hac sembollerin dilinde, iç dünyamıza bir yolculuk. İnsanı, insandan uzaklaştıran dünyadan bir kaçış. Mikat sınırlarının ötesindeki kutsal mekana bir sığınma. İnsan Kabe'de bir mültecidir. Maddeden manaya kutsalar bir ilticadır Hac. Bir sığınma, bir şefkat ve merhamet arayışı, rahmet arayışı... İhram iki parça bez olmadığı gibi mikat sınırları da coğrafi işaretler değildir. İhram adiyattan sıyrılma, insanı insandan uzaklaştıran dünyevilikten arınmadır. Normal zamanlarda mübah olanları kendimize o sınırlar içerisinde haram kılmadır. Dünya mescidi'nin mihrabında, dünya ve nefisle harp edebilmenin harbe girmenin askeri üniformasıdır. İhram, mikat sınırlarını biliyorum ve bu sınırlardan içeriye fani olan, fenaya mahkum olan hiçbir duygu ve düşünceyi sokmuyorum demektir.

Hac meşakkattir ancak o meşakkatin neticesi bir bağışlanma, rahmet ve berekettir. Hac yorulma değil yoğrulma ve ruhen olgunlaşmadır.